RADYOMUZ YAYINDA !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RADYOMUZ YAYINDA !

Duygularınızı Paylaşabileceğiniz Nezih Bir Ortam
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Kuran ve yönetim

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Kuran ve yönetim Vide
MesajKonu: Kuran ve yönetim Kuran ve yönetim EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:15 pm

Uydurulan dinin kullanıldığı ve çok büyük istismarların yapıldığı
alanlardan biri de yönetimdir. Kendi şahsi görüşlerini hakim kılmak
isteyenler Allah’ı, dini kullanarak insanlığı yönetmeye
kalkışmışlardır. Örneğin Kuran’a göre kadın cumhurbaşkanı da, yönetimde
etkin bir role sahip de olabilir. Kuran bu konuda bir yasak
getirmemişken, geleneksel İslâm bu konuda da Kuran’ın getirmediği bir
yasağı getirip, insan neslinin yarısı olan kadınları bu görevlerden
mahrum etmiştir. Ayrıca “Liderler Kureyş’tendir” şeklinde bir uydurma
hadisle insanların tek bir kabileden çıkan insanlar tarafından
yönettirilmeye çalışılması da geleneksel İslâm’ın yalanlarından biri
olmuştur. Daha ileriki yıllarda şeyhülislamlara istedikleri gibi siyasi
fetvalar verdiren Osmanlı halifeleri de Kuran dışı dinin esaslarını
uygulatmışlar, mezheplerini kendi tahtlarını sağlamlaştırmak için
kullanmışlardır. Osmanlı dönemindeki bozulmayı anlamak için Osmanlı
padişahlarına “Allah’ın gölgesi halife efendimiz” dendiğini
hatırlamamız sanırım yeterli olacaktır. Bir insana Allah’ın gölgesi
demek cüretkarlığının gösterildiği ve münasebetsizliğinin işlendiği
ortamdan ne hayır beklenebilirdi ki! Ne yazık ki Sünni ve Şii mezhepçi
yönetimler, onların baskıcı idareleri İslâm zannedilmiş ve din adına
sayısız istismarlar, akılsızlıklar sergilenmiştir.
YÖNETİMDE TEMEL İLKELER

Kuran’da açıklanmayan hususların insanların insiyatiŞne bırakıldığını
daha evvel gördük. Bunlar insanların akıllarını çalıştırmalarıyla ve
Kuran’ın koyduğu temel prensipleri gözetmeleriyle doldurulmalıdır.
Fakat şurası unutulmamalıdır ki insanların bu tercihleri Kuran’ın
hükümleri gibi değerlendirilemez. Örneğin belli bir devlet yönetimi
veya halifelik gibi uygulamalar, Kuran’ın bir hükmü olarak
gösterilemez. Kuran’ın koyduğu hükümler evrenseldir; mekanın ve zamanın
değişmesi ile müslümanlar bu hükümlerden vazgeçemez. Örneğin Kuran’ın
bir hükmü olmayan halifelikten vazgeçilebilir, ama Kuran’ın bir hükmü
olan “şura”, “adalet” gibi ilkelerden zamanın ve mekanın değişmesiyle
vazgeçilemez. Kuran’da
geçen ve yönetimde dikkat etmemiz gereken evrensel bazı ilkeler şunlardır:

ŞURA: Şura ile yönetim konusunda ilgili taraşarın fikirlerinin alınması
ve yürürlükteki yönetimin danışma mekanizmasını kullanması kastedilir.

Onların iş ve yönetimleri aralarında şura iledir.

42- Şura Suresi 38

Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer
kaba saba, katı yürekli olsaydın, senin çevrenden kesinlikle dağılır
giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim
konusunda da onlarla şuraya git.

3- Ali İmran Suresi 159

Ali İmran Suresi’ndeki ayetten göreceğimiz gibi “şura” Peygamberimizin
bile uygulaması gereken bir kurumdur. O zaman hiç kimse kendisini
“şura” üstü görüp, insanlara danışmaya ihtiyacı olmadığını, keyŞnce
insanları yönetebileceğini söyleyemez. Ayrıca aynı ayetten “şuranın”
yumuşaklıkla, merhametle beraber olduğunu; kaba sabalıkla, katı
yüreklilikle beraber olmadığını anlıyoruz. Şura bir sistem olarak
değerlendirildiğinde Cumhuriyet sistemine karşı geldiği düşünülebilir.
Şura’yı Kuran’ın verilerine ters düşmemek şartı ile demokrasi olarak da
ifade edebiliriz. Şunu da unutmamak gerekir ki Kuran’da Şura’nın şekli
ve yöntemi gösterilmemiştir. Bu demektir ki şekil ve yöntem zaman ve
şartlara göre belirlenecektir. Şura birkaç kişi ile vücut bulan
doğrudan demokrasi olarak uygulanabileceği gibi, büyük kitleler
aracılığıyla işleyen temsili demokrasi olarak da yürüyebilir.
Kaçınılmaz olan şudur; yönetimin ve birlikte yaşamanın her seviyesinde
şura esastır. [İslam Gerçeği kitabı; Prof. Dr. Beyza Bilgin, Prof. Dr.
Rami Ayaz...]

ADALET

ADALET: Kuran’ın birçok ayetinden adalet ilkesinin önemi anlaşılır. Bu
ikili ilişkilerden yönetime kadar gözetilmesi gereken çok temel Kurani
bir ilkedir.

Ey inananlar! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için
kollayıp gözetleyenler olun. Bir topluluğa kininiz sizi adaletsiz
davranmaya asla itmesin. Adaletli olun. Bu korunup sakınanlar için daha
uygundur.

5- Maide Suresi 8

Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan
çıkartmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men
etmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.

60- Mümtehine Suresi 8
EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ

EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ: Kuran emanetlerin ehline verilmesini
emreder. En önemli emanetlerden biri ise toplumun yönetim kademelerinde
yer almaktır. Demek ki bu kademelere becerikli, dürüst, işini iyi bilen
kimselerin getirilmesi, Kuran’ın izahları açısından da, gözetilmesi
gereken bir sorumluluktur.

Şu bir gerçek ki Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.

4- Nisa Suresi 58
YÖNETİCİLERİN YÖNETİLENLERDEN OLMASI

YÖNETİCİLERİN YÖNETİLENLERDEN OLMASI: Müslümanların itaat etmesi
gereken yöneticilerin kendi aralarından olması gerektiği
belirtilmiştir. Bunlara “ulul emr” denmiştir ki bunlar toplumun
yönetiminde emir yetkisini elinde bulunduran kişilerdir. Bunlar Allah’a
inanan, Allah sevgi ve korkusunu içinde taşıyan kişiler olursa tüm
toplum bunun hayrını görür. Toplumsal yaşamanın kaçınılmaz olarak bir
hiyerarşiyi gerektirdiğini tüm sosyal bilimciler bilir, toplumsal
yaşamın kaostan çıkması, toplumsal yönetimin getirdiği bu hiyerarşinin
danışma, adalet gibi ilkeleri uygulamasına ve hiyerarşide yönetme
pozisyonunda olanların bu vazifeye uygun kişilerden seçilmelerine
bağlıdır.

Ey inananlar! Allah’a itaat edin, Allah’ın elçisine ve sizden olan ulul-emre (yöneticilere) itaat edin.

4- Nisa Suresi 59
DİNDE ZORLAMA YOKTUR

Mezhepçi İslam’ı uygulayanların Kuran’la çeliştikleri noktalardan biri,
dini hükümlerin, baskı ve şiddet kullanılarak uygulatılmasını
savunmalarıdır. Oysa bu Kuran’ın birçok ayetine aykırıdır. Bu tutumu
yasaklayan ayetlerden biri şöyledir:

Dinde zorlama yoktur. Gerçek şu ki doğruluk ve aydınlık, çirkinlik ve kötülükten apaçık bir biçimde ayrılmıştır.

2- Bakara Suresi 256

Kuran, mezarlıklarda okunan, evin duvarında asılı olup rehber
edinilmeyen, sözde saygı gösterilen, fakat mezhep kitaplarının
açıklamasıyla anlaşılabileceği iddia edilen bir kalıba sokulmuştur.
Kuran’ı bu kalıba sokanlar, Kuran’ın “Dinde zorlama yoktur” hükmünü
gözardı etmişler; namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara çok şiddetli
cezalar öngörmüşlerdir. Din adına sergilenen bu zulümler sonunda bazı
kimseler, yanlış adrese giderek bu zulümden kurtulmaya çalışmışlar ve
dinsizliğe sığınmışlardır. Böylece din adına yapılan zulüm gibi
dinsizlik adına yapılan zulüm de insanların yaratılışına aykırı yollara
gitmiştir. Kuran’ın ortaya koyduğu din, bu iki zulüm yolundan da
kurtuluşun reçetesidir.
PADİŞAHLIK SİSTEMİ KURAN’LA UYUŞMAZ

Kuran yönetim için şura, adalet, zorlamanın olmaması, emanetin ehline
verilmesi gibi temel noktaları belirtmiş, bir çok noktayı ise kişilerin
insafına, zekasına bırakmıştır. Bu açıdan olaya baktığımızda dünyadaki
krallık,padişahlık gibi rejimlerin Kuran’a uygun olmadığını anlarız.
Çünkü Kuran emanetin ehline verilmesini ister, bu da devletin
yönetiminin en becerikli kişiye veya kişilere verilmesini gerektirir
(kadın erkek ayrımı yapmadan). Oysa padişahlık, krallık gibi
sistemlerde yönetim en becerikli ve ehil olana değil, falanca padişahın
en büyük erkek evladına verilir. Bu noktadan bakıldığında Kuran’a göre
Türkiye Cumhuriyeti yönetim organizasyonu açısından Osmanlı
İmparatorluğu’ndan çok daha İslami’dir, Kurani’dir. Fakat bu elbette ki
Kuran’ın penceresinden olaya bakanlara gözükür. Kuran’ı temel alarak
Türkiye Cumhuriyeti’ne bakanlar laik Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok
noktada Kuran’a, dinci diye ortaya çıkan partilerden, dinci geçinen
Sünni cemaatlerden, sakallı mollalardan, sarıklı şeyhlerden daha uygun
olduğunu görürler. Örneğin “Dinde zorlama yoktur” ayetine, kadınlarla
erkeklerin birbirinin elbisesi olduğunu söyleyen ayete, yönetimde
danışmayı, emanetlerin ehline verilmesini söyleyen ayetlere göre bu
laik devlet, dinci diye geçinen kitlelerin zihinlerindeki ideal devlet
yapısından çok daha uygundur. Üstelik laik devletlerin hataları dine
maledilmediği için dine zarar vermemektedir. Bu yüzden bu kitlelerin
laik devlete karşı yaptıkları mücadelenin Abbasi, Emevi ürünü, Arap
örfçüsü Sünniliğin mücadelesi olduğunu bilmeliyiz. Bu kitlenin İslam’ın
ve Kuran’ın mücadelesini yaptığı tamamen yalandır. Bu kitabımızda, bu
şahısların mezheplerinde Kuran’ın hacim olarak %1’lere denk geldiğini
ve bunların mücadele ettikleri laik sistemin birçok noktada Kuran’a
bunlardan daha uygun olduğunu gördük. Sünni İslam’ın Hanefi mezhebinden
olaya bakanlar elbette ki Sünni İslam’ın halifesi olan padişahı ve onun
Sünni şeriatına göre yönetimini benimseyeceklerdir. Kuran’ın hükümleri
ne Sünni şeriatına geçit verir, ne de halifelik diye bir müessese
Kuran’da geçer. Bugün de insanların şeriat deyince anladıkları İslâm
değil, Sünniliktir. Şeriat kelimesi yol, tarz, metot gibi manalara
gelir ve Kuran’da hiçbir zaman için dinimizin adı olarak kullanılmaz.
Kuran’a göre dinimizin adı İslâm’dır. İslâm dışındaki Şeriat, Sünnilik,
Hanefilik, Şiilik, Şafi lik, Alevilik tanımlarının inancımıza karşılık
kullanılması dinimizden sapmalardır. (Müslüman kelimesi İslâm ile aynı
kökten gelir ve İslâm olan kişi manasında olduğu için aynı İslâm gibi
doğru bir kullanımdır.) Dinimizin sahibi bir tek Allah, kaynağı bir tek
Kuran, Peygamber’i bir tek Hz. Muhammed, ismi ise bir tek İslâm’dır.
KURAN İSLAM’ININ EN BÜYÜK DÜŞMANLARI

Kendi hegemonyalarını sürdürmek, kadın sömürülerine devam etmek
isteyenler, Sünni mezhebini hakim kılmak için şeriat naraları atanlar,
ne yazık ki Kuran’a dayalı İslamiyet’in en büyük düşmanlarıdırlar.
Kuran’ın İslam’ını anlatanlara ateistlerin göstermediği düşmanlığı bu
kesim sergilemektedir. Bunun sebebi basittir: Kuran’ın İslam’ı, bu
kesimin sömürü aracı olarak kullandıkları dinin söyledikleri gibi
olmadığını; yönetim şekillerini, kadına bakışlarını, baskıcı idare
biçimlerini Kuran’a göre değil örşerine, heva ve heveslerine, Arap
geleneklerine göre oluşturduklarını göstermektedir. Bu kesim tek sömürü
araçları olan din ellerinden alınınca bunu alanlara yahudi, mason,
sapık, ajan gibi sözlü ve Şili saldırılarda bulunmakta ve güneşi
balçıkla sıvamaya çalışmaktadırlar. Kısacası bu kesim
başarısızlıklarını kendilerinde arayacaklarına masonlara, yahudilere,
ajanlara, dış güçlere sorumluluğu yükleyip eksikliklerini,
yetersizliklerini örtme gayretindedirler.

Türkiye’yi ele alırsak Hanefi mezhebi eleştirdiğimiz Kuran dışı
oluşumun en önemli temsilcisidir. Laiklik ile halifeliğin
kaldırılmasıyla aslında Kuran’ın İslam’ına değil, Sünni Hanefi
mezhebinin şeriatına ve Sünniliğin halifeliğine darbe indirildi. Daha
sonra Kuran’ın Türkçe’ye çevrilip anlaşılması da sağlanarak; şeyhlerin,
dervişlerin kukla ve paranoyak üretme merkezi olan dergahlar ve
tarikatlar kapatılarak, Kuran’ın dininin ortaya çıkması için gerekli
zemin oluşturuldu. Fakat laikliğin yanlış uygulamalarının hazırladığı
zemin, pusuda bekleyen Arap örşerinin, mezheplerin dininin yeniden
hortlamasına sebebiyet verdi. Günümüzde ise Kuran’ın dini için yeniden
bir rüzgar yakalandığı kanaatindeyiz. Özel medyanın serbest tartışma
ortamını yaratması ve bu medya ile bir çok yere ulaşılabilmesi en büyük
avantajdır. İnşallah her kesimden herkesin Kuran’a dayalı İslam’a sahip
çıkmasıyla din örşerden, Arap geleneklerinden, uydurmalardan
arınacaktır. En büyük dezavantaj ise Diyanet’in, imam hatiplerin,
ilahiyat fakültelerinin ağırlıklı olarak Hanefi mezhebinin kontrolünde
olmasıdır. İmam hatiplerde Hanefi mezhepçi hocalarca, Hanefi mezhepçi
olarak yetiştirilen ve Hanefi mezhebi ağırlıklı kadrolarca yönetilen
Diyanetçe ulusun dört bir yanına gönderilen imamlar, İslâm diye Hanefi
mezhebini anlatmakta ve böylece Hanefi mezhebi varlığını devam
ettirebilmektedir. Oysa bu ülkede mezheplerle dini ilişkilendirmeden,
sırf Kuran’dan dini anlamaya çalışan geniş bir kitle de vardır. Bu
kitle verdikleri vergilerle Hanefi mezhebini genişletmeyi arzu
etmemektedir.
MEZHEPLERİN SAHTE YUMUŞAK YÜZÜ

Bugün biz Hanefi, Sünni mezheplerinin sahte yumuşak yüzüyle muhatabız.
Ortamları müsait olursa gerçek yüzünü de görürüz, merak etmeyin. Sünni
Hanefiliğin iktidara gelse, yönetimi ele alsa ne yapacağını merak mı
ediyorsunuz? O zaman bir Afganistan’a bakın, bunun örneğini
göreceksiniz. Dehşetle irkilerek görüntülerini seyrettiğiniz Türk
Hizbullah’ı da Sünni mezheplerin bir uygulayıcısı olduğu için evlerin
bodrumunu mezarlığa çevirmiştir. Sünni mezheplerde, haremlik selamlığın
da, peçenin de, kadının yüzde yüz soyutlanıp köleleştirilmesinin de,
müziğin, resmin yasaklanmasının da dayandırılabileceği izahlar vardır.
Afganlılar kafalarından yeni mezhep uydurmadılar. Sünniliği
uyguluyorlar. Yani bugün bizim ilahiyatta, diyanette, imam hatiplerde
“Biz Sünniyiz, Ehli Sünnetiz” dedikleri Sünniliği, Ehli Sünneti...
Hanefi mezhebine göre namaz kılmayan kılmaya başlayana kadar dövülür,
diğer üç Sünni mezhepte namaza başlamayı reddederse öldürülür. Dinsiz
olanların hatta Kuran’a dayalı İslam’ı savunanların akıbeti Hanefi
mezhebinin yönetiminde öldürülmeleri olacaktır. Oruç zorla tutturulur.
Tüm bu fetvalar Hanefi mezhebinde tespit edilmiş belli hükümlerdir. Bu
mezhebin yönetiminde kadının başının açık gezmesini bırakın, yüzünü
gösterip gösteremeyeceği şüphelidir. Şimdi cebimizden verdiğimiz
vergilerle çarkını döndüren Diyanet’in, Sünni mezhepçi zihniyetin
kontrolünde olmasından niye endişelendiğimizi anlıyor musunuz?
Diyanet’teki kişilerin hepsi böyledir demiyoruz. Muhakkak ki orada da
tüm bu söylediklerimizin farkında olan değerli insanlar vardır. Fakat
Diyanet’teki mezhepçi düşüncenin hakimiyetini onlar da itiraf
etmektedirler. Araplar’ın Emevi ve Abbasi yönetimi dönemlerinde
oluşturulup, o dönemdeki örfe ve hayata bakışların dondurulması olan bu
mezhepler, Kuran’ın dininin anlaşılmasındaki en büyük engellerdir. Ne
yazık ki dini iyi bilmeyen kitleler bu mezhepçi yaklaşımların izahını
din sanmaktadırlar. İnşallah herkesin katkılarıyla Kuran’ın dinini bu
mezhepçi anlayıştan kurtarmayı başarabiliriz. Yoksa daha çok
Hizbullahlar görürüz...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com

Kuran ve yönetim

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYOMUZ YAYINDA ! :: Manevi Diyarımız :: Manevi Diyarımız :: Genel Konular -
forum kurmak | Sanat, Kültür ve Hobiler | Edebiyat, Şiir | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar