RADYOMUZ YAYINDA !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RADYOMUZ YAYINDA !

Duygularınızı Paylaşabileceğiniz Nezih Bir Ortam
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Ana dilde ibadet

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Ana dilde ibadet Vide
MesajKonu: Ana dilde ibadet Ana dilde ibadet EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:17 pm

TÜRKÇE (ANA DİLDE) İBADET

Kuran’ın İslam’ının yaşanması için yapılması gereken en temel faaliyet
Kuran’ın, dini yaşayacak toplumun ana diline çevrilmesidir. Kuran
Arapça inmiştir ve orijinali Arapça’dır. Fakat Kuran’a göre Arapça,
kutsal bir dil değildir. Kuran, her kavme Peygamberler’in
gönderildiğini ve bu peygamberlerin kavimlerine kendi dillerinde
mesajlar getirdiklerini söyler. Tevrat Hz. Musa’nın kavminin
dilindedir, İncil de Hz. İsa’nın kavminin dilindedir. Hz. Lut’un
vahiyleri kendi kavminin dilindedir, Hz. Nuh’unkiler de öyledir... Bu
mesajları kutsal yapan Allah’tan indirilmiş olmalarıdır ve bu
mesajların hiçbiri Arapça değildir. Allah’ın mesajı Arapça
yazılabileceği gibi; Allah’a, dine karşıt sözler, putlara iltifatlar da
Arapça yazılabilir. Arapça’yı Allah’ın özel dili, Cennet’in lisanı;
Arapça harşeri Allah’ın özel harşeri, Cennet’in harşeri gibi gösteren
zihniyet dini Araplar’ın tekeline sokmak isteyen Arap ırkçısı, mezhepçi
zihniyettir. Fussilet Suresi 44. ayetten Kuran’ın Arapça olmasının
sebebinin, Kuran’ın ilk olarak Arap toplumuna hitap etmesi olduğunu
anlıyoruz. Kuran Allah’ın din gönderdiği her kavme kendi dilinde hitap
etme adetinden dolayı Arapça’dır. Araplar’a dinlerinin yabancı dilde
bildirilmesi saçma olduğu gibi, Türkler’e de kendi dilleri dışında
bildirimde bulunmak saçmadır. Türkler’e kendi dillerinde bildirim ancak
Kuran’ın çevirisi ile mümkündür.

Kuran’da geçen kelimeler, kavramlar Kuran’da geçmeden önce de
Araplar’ın kullandığı kelimeler, kavramlardı. Kuran Allah dediğinde
neyi kastettiği, domuz dediğinde domuzun ne olduğu, miras deyince
mirasın ne olduğu, vasiyet deyince vasiyetin ne olduğu biliniyordu.
Kuran evvelden varolan kelimelerle geldi. Kuran’ı okuyan bir kimse bu
apaçık gerçeği rahatça kavrar. Kutsal olan Arapça veya kelimeler değil;
Allah’ın bu kelimelerle, kavramlarla oluşturduğu Kuran’dır.

Arapça’yı kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep
olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir: “Arap Bedevi
kadınları ellerinde deşer, yanık sesle türküler söylüyorlardı.
Türkülerin konusu da deve etinin lezzetiydi. Bu etin kebabının,
haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık yanık, makam
içinde anlatılıyordu. Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı Mahsusa
Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki, hazır ol vaziyetinde
olan Anadolu’nun aslan yapılı Osmancık Taburu’nun erlerinden
bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken göz yaşları şıpır
şıpır damlıyordu. İyi Arapça bilen Eşref Bey Şafi ırdı, bir ere:

-“Oğlum ne ağlıyorsun?” diye sordu. Hazır ol vaziyetindeki Mehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi:

-“Kumandanım bakınız ne güzel Kuran okuyor...”

Bu saf, pırıl pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor:

-“Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin
lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil göz
yaşlarını...”(Cemal Kutay, Türkçe İbadet, sayfa 61)
TÜM KAVİMLERİN DİLLERİNİN YARATICISI ALLAH’TIR

Gelin ayrı dilleri, ayrı ırkları nasıl değerlendireceğimizi Kuran’ın aydınlatıcı ayetlerine başvurup öğrenelim.

Göklerin ve yerin yaratılması ile dilleriniz ve renklerinizin başka
oluşu O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilgi sahipleri için
deliller vardır.

30- Rum Suresi 22

Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, ancak bu sizleri verdikleriyle sınaması içindir. Tümünüzün dönüşü Allah’adır.

5- Maide Suresi 48

Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık.
Birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler yaptık. Allah
açısından en üstün olanınız en çok sakınanınızdır.

49- Hucurat Suresi 13

Bu ayetleri örnek gösteren Cengiz Özakıncı şunları söyler: “Kuran’ı
benimsemiş bir kişi kendi bildiği dilden başka bir dille, kendi
soyundan başka bir soyla, kendi toplumundan başka bir toplumla, kendi
yazısından başka bir yazıyla karşılaştığında bunları Tanrı’nın bir
ürünü olarak görecek, bir üstünlük ya da aşağılık duygusuna
kapılmayacak, bunları tanımaya, anlamaya, öğrenmeye girişecektir. Daha
açığını söyleyelim: Kuran’a göre bir Müslüman Arap, Türkler’in ulus
olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir inceleme, araştırma,
öğrenme, yararlanma konusu edinebilir. Türkler’in ulus olarak varlığını
ortadan kaldırmaya, ya da eritmeye girişmesi durumunda Tanrı katında
suçlu olacaktır. Türkçe’yi at, Arapça’yı kullan, ya da kendi yazını at,
Arap yazısını kullan diyemez. Öteki ulusları Araplaştırmaya yeltenemez.
Eğer yeltenirse, bu girişimi Tanrı’nın buyruklarına aykırı olur.
Geçmişte Tanrı’nın buyruklarını çiğneyen pek çok Müslüman Arap,
Müslüman Türk çıkmış, Türkler’in dilini, yazısını Araplaştırmaya
girişmiş ve bunu belli oranda başarmışlardır. Bundan 900 yıl önce kimi
Arap, kimi Türk kandırıcı kişiler Tanrı ile Türkler’in arasına dilden
bir engel koydular. Türkler’in Tanrı’ya Türkçe seslenmesinin Tanrı’yı
kızdıracağını söyleyerek, Türkler’i bu yalana inandırdılar. Türkler
Tanrı’nın yalnızca Arapça seslenişlere ilgi gösterdiğine kandırıldılar.
Tanrı’nın yalnızca Arapça dilekleri, yakarıları işleme koyduğunu
söyleyen bu tilkilere inanan Türkler ağızlarını Arapça sözcüklerle
açtıklarında, kullanımdan düşürdükleri Türkçe sözcükleri peynir gibi
yitiren kargalar konumuna düşmüş, dilleri bozulmuş, imgelemleri
bulanmış, anlama, anlatma yetileri devingenliğini, diriliğini,
türetgenliğini tüketmiş durumdadırlar.” (Cengiz Özakıncı, Dil ve Din,
sayfa 120 ve 156)

Alıntıladığımız ayetlerden anlayacağımız gibi Arapça da, Türkçe de,
İngilizce de, Fransızca da, tüm diller de Allah’ın isteğiyle
oluşmuştur, tümü Allah’ın delilleridir. İnsanlar bu renkliliği yok
etmeye değil, bu farklılıkların içinde kaynaşmaya, tanışmaya
çalışmalıdırlar. Her dil bir güzelliktir. Hiçbir dilin kutsallığı
yoktur. Allah’ın beğendiği bu çeşitliliği uydurma kutsal etiketiyle yok
edenler Allah’ın kitabı Kuran ile çelişmektedirler.

Allah, meleklere Hz. Adem’in üstünlüğünü açıklarken, Hz. Adem’e
isimleri öğretmesine ve Hz. Adem’in isimlerle tanımlamalar yapmasına
dikkat çekmektedir. İsimlendirerek tanımlama, kelimelerle düşünme gibi
dilin temel fonksiyonları, insanı üstün kılan özellikleridir. Hiç
şüphesiz dilin bu tarz kullanımında, ne söylediğinin bilincinde olma
unsuru vardır. Aklı işletme faaliyeti kelimelerle isimlendirmenin
sonucunda yapılan bir faaliyettir. Kullanılan akıl ise insan olmanın
ayırt edici özelliğidir.

Kuran’ın herkesin anladığı dilde, tercümesinden okunmasının önemini
Prof. Dr. Beyza Bilgin de şu sözleriyle vurgulamaktadır: “Kuran’ın
anlaşılması esastır ve vahiyler yoluyla tebliğ ve yol gösterme daima
milletlerin konuştuğu dilde yapılmıştır. Öyleyse, milletin fertleri,
Allah’ın Kitabı’nı anlamak, ondaki haber ve öğütlerden yararlanarak
terbiye olmak, davranış geliştirmek için, onu yabancı dilde değil,
konuştukları dilde ve anlayarak okuyacaklardır. Böyle bir okuyuş temin
edilmedikçe, Kuran belli bir zümrenin, bir azınlığın elinde kaldıkça,
ondaki ilahi amaca yönelik yöntem etkinliğinin ve anlam zenginliğinin
meydana getirebileceği bütün gelişmelerden mahrum kalınacaktır.
Kuran’ın vahyolunduğu dönemde, Arap edebiyatı çoğunluğun ilgilendiği,
zevk alarak izlediği bir alandı. Kuran, şiirle nesrin birleştiği bir
üslûpla, yeni konulardan söz ediyordu.

Kuran’ı dinletmeyin. Kuran okunduğunda gürültü yapın, belki bu yolla ona galabe edebilirsiniz.

(41 Fussilet 26)

Anlamışlardı ki, Kuran dinlenir ve anlaşılırsa, onunla başa
çıkamayacaklardır. Oysa geleneklerimizden gelen günümüzdeki okuyuşta,
musiki ile okuyuştan etkilenmekten söz edilebilir ama o şiirli üslûp
kullanılarak verilmiş olan haber ve öğütlerden etkilenmekten söz
edilemez. Kuran’ı inanarak, güvenerek, sevgi ile okuyan insanlar, onu
okurken, onda anlatılanları, onu üslubu ile anlayarak okusalar,
bilgilenseler ve etkilenseler, duyguları o yönde aksa, o yönde içerik
kazansa, neler olabilir, kabiliyetli müminler onları nasıl kullanır,
bir düşünülse! Güzel sanatların bütün dalları, şiir, roman, Şlm,
tiyatro, müzik, estetik, gazete, dergi, radyo, televizyon gibi güçlü
araçlar, onları kullanan inançlı insanların belleklerinde yüksek
fikirlerle seslense, sevgiyi, güzelliği, temizliği, merhameti, adaleti,
barışı ve yardımlaşmayı ifadeye dökseler, ülkede ince bir ruh hali, bir
yüksek terbiye, bir bilgiseverlik, bir aydınlanma meydana gelmez mi?
Meydana gelen bu aydınlık dışa vurmaz mı?! (1. Kuran Sempozyumu, sayfa
82)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Ana dilde ibadet Vide
MesajKonu: Geri: Ana dilde ibadet Ana dilde ibadet EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:18 pm

OSMANLI DÖNEMİNDE KURAN’IN YERİ

Allah dinde akledilmesini, ince ince düşünülmesini, araştırılmasını,
emirlerinin uygulanmasını, kitabının rehber edinilmesini ister. Kişiler
Allah’ın kitabının manasını bilmeden üzerinde nasıl inceden inceye
düşünebilirler? Kuran’ın kendi üzerinde ince ince düşünülmesiyle ilgili
emirleri Kuran’ın manası bilinmezse nasıl uygulanacaktır? Sonuçta
kişiler dini yaşamak için, dinle ilgili bilgileri anladıkları dilden
duymak veya okumak zorundadırlar. Geleneksel, mezhepçi İslamcılar kendi
din adamlarının veya ilmihal kitaplarının Türkçe anlatımlarında bir
sakınca görmemişlerdir. Onlar da herkesin Arapça öğrenmesinin farz
olduğunu savunmamışlardır. İlmihal kitaplarının, kendi öğretileri
doğrultusunda yetişen müftülerin, imamların, şeyhlerin dini Türkçe
olarak anlatmasını normal görenler, Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesine
karşı çıkmışlardır. Amaç kişi ile Allah arasına din adamlarının
sokulması ve mezhep izahlarıyla yetişmiş din adamlarının ve mezheplerin
izahlarının din diye sorgulamasız yutturulmasıdır. Oysa dinin tek
kaynağı olan Kuran’ın çevirisi elde olunca kişilerin Allah’ın dini ile
uydurulan dini ayırt etmeleri mümkün olabilmektedir.

Kuran’ın ancak Cumhuriyet döneminden sonra çevrilebilmesinin ve
mezhepçi, gelenekçi grupların buna direnişlerinin altındaki temel neden
budur. Bunlar, dinin mezheplerin tekelinden çıkmasına ve uydurmaların
sorgulanmasına tahammül edememektedirler. Kuran’ın İslamının, Osmanlı
tarihinde doğru dürüst ortaya çıkmamasının, çıksa da kökleşip
yerleşmemesinin altındaki temel sebebin mevcut sistemin despotluğu ile
beraber, bu çeviri yasağı olduğu kanaatindeyiz. Çevrilemeyen,
Arapça’sının bile matbaada basılmasına izin verilmeyen Kuran’ın ismi
vardı ama kendisi ortada yoktu. “Çok şanlı” diye nitelenen atalarımız
ne yazık ki Kuran’ı çevirtmediler. Yıllarca günah dedikleri matbaanın
günah olmasından vazgeçtiklerinde bile Kuran’ın matbaada basılmasının
günahlığı devam etti. Hattatların el yazısı ile çoğalttığı, ender
olarak bazı evlerde bulunan Kuran ise bulunduğu evlerde de bohçalar
içinde saklandı. Bohçalar açılıp okunduğunda ise manası için değil,
melodisi için okundu. Halk hiçbir konunun çözümü için Kuran’a müracaat
edemedi. Şeyhülislamlar, şeyhler, imamlar halka dini öğretti. Onlarsa
dini Sünnilik mezhebiyle eşitleyen, Sünniliğin halifesi olan padişaha
itaatli kişilerdi. Böylece Sünni mezhepçi görüş kendini ayakta tutup,
kendi devamını sağladı.

Kuran tercüme edilemez iddiası yanlıştır. Kuran “Allah birdir” diyor,
tercüme ediyoruz; “Allah bağışlayıcıdır” diyor, tercüme ediyoruz;
“Kuran her şeyi açıklar” diyor, tercüme ediyoruz; “Hz. Musa’ya Tevrat
verildi” diyor, tercüme ediyoruz; “Kan içilmez, domuz yenmez” diyor,
tercüme ediyoruz. Bunların hangisi anlaşılmıyor? Dillerde somut veya
soyut kavramlar seslere dönüştürülür, bu sesler duyulunca o somut veya
soyut kavram zihinde canlandırılıp, iletişim sağlanır. Dil bir iletişim
aracıdır. Domuz kelimesini ele alalım. Domuzun Arapça’sı da, Türkçe’si
de söylendiğinde somut varlık olan domuzun karşılığıdır. Şimdi
Arapça’daki domuz kelimesini, Türkçe’ye çevirdiğimizde bunun nesi
anlaşılmaz oluyor? İstiyorsanız domuz gibi somut değil, başka soyut bir
kavramı ele alalım. Örneğin Arapça’da “bağışlayıcı” manasına gelen
“Gafur” kelimesini ele alalım. Arapça’da “Gafur” kelimesi g, a, f, u, r
harşerinden oluşan bir titreşim oluşturur ve sesin bu titreşimleri
soyut kavram olarak “bağışlayıcılığı” ifade eder. Eğer Türkçe’ye bir
çeviri yapılırsa b, a, ğ, ı, ş, l, a, y, ı, c, ı harşerinin
titreşimlerinden oluşan “bağışlayıcı” kelimesi “Gafur”un yerini alacak
ve bu da aynı soyut kavramı ifade edecektir.

Çeviride ortaya çıkan bazı zorluklar, Arapça’dan Türkçe’ye çevirinin
zorluklarından ziyade, kavramın Arapça’sının neyi ifade ettiğinin
tartışmasından ortaya çıkmaktadır. Bu da bir çeviri sorunu değil,
anlaşılma sorunudur. Araplar da bu sorunu Türkler kadar yaşarlar.
Kuran’da anlatılan Yahudiler’in dinlerindeki kelimelerin yerlerini,
manalarını kaydırma eğilimi dinimizde de yaşanmıştır. Kuran’ın
kullandığı manadan farklı bir şekilde kelimeyi kullanma eğilimi,
çeviriyle değil, anlaşılmayla ilgili bir çözüm konusudur. Bunun da baş
sorumlusu dini uydurma izahlarıyla bozmaya kalkan zihniyetin, Kuran’ın
kelimelerinin manasını kaydırarak Kuran’ı kendi arzularına uydurma
çabalarıdır. Kuran’da aynı kelimenin farklı yerlerdeki kullanımı gibi
noktaların irdelenmesiyle çözülebilen bu sorun, istisnai bazı yerlerde
ortaya çıkar ve bahsettiğimiz şekilde titiz bir incelemeyle
çözülebilir.

Türkler’in Arapça ibadeti birçok açıdan hatalıdır. Cengiz Özakıncı bu
sakıncalardan bir kısmını şöyle açıklamaktadır: “...Eğer Türkçe
söylenirse Tanrı bu yakarıları işleme koymaz, kesin sonuç almak
istiyorsanız, bu duaları Arapça yazın, söyleyin denilerek
öğretilmektedir. Oysa bir Türk bu yakarıları Arapça’yı gereği gibi
seslendirerek yapamaz. Arap dilinde öyle sesler vardır ki, bunlara
boğaz sesleri denir, ancak Arap olanlar söyleyebilirler. İçinde böylesi
Türk gırtlağına yabancı sesler olan Arapça sözcükleri bir Türk
söylemeye kalkıştığında, o sesi çıkartamayacağı için, onu andıran başka
bir ses çıkarır. Bu durumda Arapça sözcüğün anlamı da değişir. Tıpkı
“sevmek” ve “sövmek” sözcüklerinde olduğu gibi, Arapça’da da küçük bir
ses değişimi anlamı tersine dönüştürebilmektedir, çünkü bütün dillerde
olduğu gibi Arapça’da da böylesi yakın sesli, ters anlamlı sözcükler
vardır. Bir Arap Türkçe konuşurken nasıl “sev” diyeceği yerde “söv”
diyebilirse, bunun gibi bir Türk de Tanrı’ya Arapça sesleneyim derken
“fağfirlene(bizi yargıla, koru)” diyeceği yerde “fakfirlene(bizimle
ilişkini kes, bize boşver)” diyebilir. Çünkü Arapça’da bulunan “ğ” sesi
çok özel bir sestir. Türk dilinde bu ses yoktur. Bir Türk özel bir
eğitim almadıkça bu iki sözcüğün söylenişini birbirine karıştıracaktır.
Görüleceği üzere Türk’ün Tanrı’ya kendi diliyle değil de seslendirmeyi
beceremeyeceği Arapça sözcüklerle yakarması, her açıdan
yanlıştır.”(Cengiz Özakıncı, Dil ve Din, sayfa 118)
SARHOŞVARİ NAMAZ

Kuran’da geçen; Kuran’ı rehber edinmemiz, Kuran’ın üzerine düşünmemiz
ancak anlayacağımız dilde Kuran’ı okumamızla mümkündür. Namazda da
gerçek manada Allah’a yönelmemiz ancak anladığımız dilde ne
söylediğimizi bilerek namaz kılmamızla mümkündür. Namazı anlamadıkları
kelimelerin tekrarıyla kılanlar, namazı bitirdikten sonra bir an
dursunlar ve kendilerine Allah’a ne kadar yönelebildiklerini sorsunlar.
Anlaşılmayan kelimelerle namazı kılmakta ve farkında olunmayan
kelimeleri tekrardaki yarar ne olabilir? Allah’ın istediği şekilde aklı
işletmek, Allah’ın delilleri üzerinde düşünmek, Allah’tan günahlara
bağışlanma dilemek, ancak kişinin ne söylediğinin bilincinde olmasıyla
mümkündür. Allah savaşta ve korku zamanında bile namaz kılmamızı özel
tedbirlere bağlayıp emreder. Kuran’a göre kişilerin namaz kılmamaları
gereken tek durum vardır; o da kişinin ne söylediğinin farkında
olmayacak şekilde sarhoş olduğu durumdur. Ne söylediğinin farkına
varacak şekle gelen içkili kişinin bile Kuran’a göre namaz kılması
gerekir.(Bakınız 4-Nisa Suresi 43) Şimdi ne söylediğinin farkında
olmadan namaz kılan, anlamını bilmedikleri sözlerle Allah’a dua
edenler, bu ibadetlerinin Allah katında ne kadar makbul olabileceğini,
Allah’ın isteğine bu ibadetlerin ne kadar uyabileceğini düşünmek
zorundadırlar.

Ne yazıktır ki ülkemizde dinci gazete diye bilinen gazeteler, Kuran’ın
anlaşılmasının gereksizliğinin baş savunucularıdır. Örneğin bir
gazetenin “Bir Bilen” köşesinde şu izahlar yazılmıştır: “Hiç kimseye
Kuran tercümelerini tavsiye etmiyoruz... Kuran tercümesi okumak fayda
yerine zarar verir... Herkesin Kuran’ı anlamasını tavsiye etmek büyük
sapıklıktır... Kuran’ı hiç okumayıp sırf hayır ve bereket için evinde
saklamak caiz ve sevaptır... Anlamadan Kuran okunmaz diyenler büyük
sapıktır.” Bu yüksek tirajlı gazetenin iddiaları hiç de Şafi ırtıcı
değildir. Zaten Kuran’ın yüzyıllarca Türkçe’ye çevrilmesini engelleyen
hep bu kafadır. Kuran’ın anlaşılması için çaba sarfedilmesi Allah’ın
emridir. Öyle ki Kuran’ın sırf anlamamız için kolaylaştırıldığı
Kuran’da geçmektedir. Kuran’ı herkesin anlamasını tavsiye edenlere
sapık diyenler başta Allah’ın bunu söylediğinden nasıl habersiz
oluyorlar? Mezheplerinin hatırı için Allah’a bilerek veya bilmeyerek
hakaret eden kafa kendisine “Bir Bilen” adını takmış. Bileni buysa,
bilmeyeni nasıldır acaba! Böyle bilenler oldukça, Müslümanlar’ın kendi
dışında düşmanlar aramasına hiç gerek yok, kendisini “bilen
Müslümanlar” ilan edenlerin zihniyeti dine zaten en büyük zararı
vermektedir.

Türkler’i Arapça bilmeseler bile Arapça ibadet etmeye zorlamak,
Allah’ın bizden manasını anlamadığımız ibadetler istediğini iddia
etmek; Arapça’yı kutsallaştırmanın, dini mantıksızlaştırmanın bir
ürünüdür. Bildiğimiz dilde Allah’a daha bilinçli, daha güzel bir
şekilde yönelebiliriz. Allah her dili bilmektedir.
SONUÇ OLARAK...

Kitabın tümü boyunca Kuran dışı kaynakların niye dinin kaynağı
olamayacağını gösterdik. Anlattığımız, savunduğumuz metot çok açıktır.
Kuran’ı elimize alıp, din diye ortaya atılan tüm geri kalanı kenara
atmak. Israrla vurguladık ve yine vurguluyoruz. Kuran dine eşittir.
Dinin %100’ünü Kuran oluşturur. Her kim olursa olsun hiç kimsenin dine
yani Kuran’a artı bir ilave, eksi bir eksiltme yapması kabul edilemez.
Maksadımız dinin, yani Kuran’ın, onun sahibi olan Allah’ın tekeline
girmesidir. Allah’ın tekelinde olana ortaklık etmeye kalkmak, biraz da
olsa kendi fikrini, geleneğini, şahsi görüşünü dine sokuşturmak olacak
şey değildir. Allah’ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kuran’a
dönüş hareketi her şeyden önce Allah dışında hüküm koyucu bırakmama
hareketidir.

Dini belirleme ve dini anlama gayretinde temel prensibimiz olan
Kuran’ın dinin tek kaynağıkabul edilmesinin, fikri ve pratiği ile tüm
dinin bu yönteme göre şekillenmesinin, dinimizi boğmuş olan
yobazlıkların kapkara örtülerini dinimizin üstünden ve insanların
zihninden kaldırmada temel şart olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca Kuran’ın
emri olan bu temel prensibi yerine getirmek, dinci yobazlar kadar
popülist zihniyetlerin ve şahsi görüşünü dinselleştirmek isteyen
menfaatçi zihniyetlerin de dini bozmasını önleyecektir. Kuran’da
aldatıcıların insanları Allah’ı kullanarak aldattıkları söylenmektedir.
(Bakınız 35-Fatır Suresi 5 ve 31-Lokman Suresi 33) Kısacası Allah
adına, din adına yapılan konuşmalarda aldatılma ihtimalimizi hiç
unutmamalı ve aldatılmamak için din adına söylenen her şeyi, dinin tek
kaynağı olan Kuran’ın süzgecinden geçirmeliyiz.

Kuran kendi tabirleriyle detayları veren kitabımızdır, her şeyi
açıklayıcıdır, rahmettir, müjdedir, ışıktır, anlamamız, uygulamamız
için indirilmiş rehberimizdir. Elimizde Allah’ın böyle nitelendirdiği
mucize kitabımız varken, niye başka dini kaynaklar arayalım? Kuran her
yaramıza merhem, her derdimize şifa, zihnimize aydınlık, yolumuza
rehber olacaktır. Yeter ki biz Kuran’ı, yalnız ve yalnız Kuran’ı rehber
edinelim. Unutmayalım ki ahirette, Allah’ın vahyi olan Kuran’dan
sorumlu tutulacağız.

43-Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen dosdoğru yol üzerindesin.

44-Ve şüphesiz O (Kuran) sana ve toplumuna bir hatırlatmadır. O’ndan sorumlu tutulacaksınız.

43- Zuhruf Suresi 43,44
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com

Ana dilde ibadet

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYOMUZ YAYINDA ! :: Manevi Diyarımız :: Manevi Diyarımız :: Genel Konular -
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar