RADYOMUZ YAYINDA !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RADYOMUZ YAYINDA !

Duygularınızı Paylaşabileceğiniz Nezih Bir Ortam
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Sünnet kavramı

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Sünnet kavramı Vide
MesajKonu: Sünnet kavramı Sünnet kavramı EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:50 pm

Sünnet kelime olarak tarz, metot, yol, tavır manalarına gelir. Sünnet
kelimesi toplulukların devam edegelen davranışları manasında da
kullanılır. Sünnet kelimesi Kuran’da en çok, tek geçerli sünnetin
Allah’ın sünneti olduğu ve Allah’ın sünnetinde değişiklik olmayacağı
şeklinde kullanılır.

Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın
sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde
dönüşüm de bulamazsın.

35- Fatr Suresi 43

Daha önceden gelip geçenler hakkında Allah’ın sünnetidir. Allah’ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.

33- Ahzab Suresi 62

Kuran’da sünnet kavramı bu şekilde kullanılırken, geleneksel İslam
anlayışında sünnet Peygamber’in fiilerini anlatmak için kullanılır.
Sünnetin üçe ayrılıp incelenmiş olduğunu görüyoruz. Fiil halinde sünnet
(es sünnetul fiiliye), sözlü sünnet (es sünnetul kavliye) ve sessiz
kalarak gerçekleşen sünnet (es sünnetul takririye). Birincisi
Peygamber’in davranışını, ikincisi Peygamber’in sözlerini, üçüncüsü ise
Peygamber’in yapılışını görüp de yasaklamadığı davranışları belirtir.
Aslında sünnetle kastedilen hadislerdir. Hadisler Peygamber’in
söylediği söz, sünnet yaptığı fiiller manasında kullanıldığı için arada
bir fark olduğu zannedilebilir. Oysa sünnet olduğu iddia edilen tüm
davranışları (Kuran’ın dışındakileri) bize ulaştıran tek kaynak hadis
kitaplarıdır. Peygamber’in söylediği her hadis de sözlü sünnet
sayıldığı için hadis yerine sünnet, sünnet yerine hadis kelimelerini
koyduğumuzda aynı şeyleri anlarız. Dr. Subhi es Salih’in Hadis İlimleri
ve Hadis İstilahları kitabının 1. sayfasında şöyle denir: “
Hadisçilerce, bilhassa müteahhirin hadisçilerce hadis ve sünnetin biri
diğerinin yerinde kullanılan iki kelime olduğu kabul edilmiştir.”
Kitabımızda, Peygamber’e iftiralarla dolu olan hadislere yaptığımız her
eleştiriyi okurken hadis kelimesi yerine sünnet kelimesini de
koyarsanız aynı neticeyi almış olursunuz. Bu yüzden bundan önceki
bölümlerde Kuran’ın yeterliliğini, hadisin yani sünnetin Kuran’la,
mantıkla, kendi içinde çeliştiğini, Peygamber’in ve 4 halifenin
döneminde Kuran dışında bir dini kaynak yazdırılmadığını, Emeviler’in,
Abbasiler’in zulüm döneminde hadis, sünnet gibi başlıklarla insanlara
Arap örf ve adetlerinin, Emeviler’in ve Abbasiler’in hayata kısır bakış
açısının din diye yutturulduğunu bir daha hatırlayın. Ayrıca
mezhepçilere şu soruyu sorun. Madem ki Kuran’daki farzlar, anlatımlar
dışında sünnet başlığıyla sevapların, ibadetlerin olduğunu iddia
ediyorsunuz, niye Kuran’da sünnet kelimesi bu manada kullanılmıyor?
Allah 6500 civarındaki Kuran ayetinden hiç değilse bir tanesinde sünnet
diye sizin anlattığınız şekilde bir kavramı tarif edemez miydi?
Kuran’da 30’dan fazla kez geçen hadis ve defalarca geçen sünnet
kelimelerinin nasıl geçtiğini kitabımızda gördük. Bugün kullanılan
manasıyla hiç alakası olmayan şekilde “hadis” ve “sünnet” kelimelerinin
kullanılışı da mezhepçi İslam’ın, Kuran’da (dinde) olmayan kavramları
uydurduğunun bir delilidir. Eğer bu kavramlar dinimizde olsaydı, hem
isimleri hem nitelikleriyle Kuran’da tarifleri yapılırdı. Eğer Kuran,
bize böyle en temel konuları bir tek ayetle bile açıklamayacaksa niye
indi? Hiç şüphesiz Kuran kendi ifadeleriyle de belirttiği gibi her şeyi
açıklar, tüm detayları verir, Allah’ın dininin tümünü kapsar. Bu
kavramların Kuran’da olmayan tarzda ortaya konması, bu kavramların
uydurulduğunun apaçık delilidir.
ARAP ADETLERİNİN SÜNNET BAŞLIĞIYLA YUTTURULMASI

Sünnet diye uydurulanların önemli bir kesimi Peygamber’e iftira olarak
uydurulmuş sözlerdir. Bir kısım sünnetlerse Peygamber’in kavminin,
Araplar’ın adetleridir veya Peygamber’in şahsi tercihlerinden dolayı
işlediği fiiller olmasına rağmen, dinle alakası olmayan fiillerdir.
Cübbe giymek, kabak yemek, yer sofrasında yemek yemek gibi. Bunlar
Peygamber’e savaş açan müşriklerin, örneğin Ebu Cehil’in de davranış
tarzlarıdır. Kimisi iklimden, kimisi örften, kimisi o yörede yetişen
sebzelerden kaynaklanmaktadır. Kuran’ın belirtmediği bu fiillerde ilave
bir sevap ummak veya dinle bir alaka kurmak Kuran’ın dinine ilave
yapmak olur. Tüm bu hareketler Kuran’a yeterince güvenmemenin
neticeleridir. Kuran kendisi her şeyi açıkladığını, tüm detayları
verdiğini söylerken, Kuran’ın açıklamadığı tarzda sünnet başlığıyla
sevap ummalar, makbuliyet edebiyatları da yine Kuran’ın dinine
ilavelerdir. Allah isteseydi cübbeyi, kabağı, yer sofrasını ve sünnet
başlığıyla dine yamanmaya çalışılmış gelenekleri Kuran’da belirtir ve
bize nasıl daha çok sevap kazanacağımızı gösterirdi. Sünnetlere uymada
sevap vardır, bunların uygulanmamasında günah yoktur yumuşatmaları da
yapılan yanlışı gidermez. Çünkü ister sevap etiketiyle olsun, ister
makbuliyet etiketiyle olsun, Kuran’da olmayan bir davranışı dini
etiketle sunmak yine dine ilave yapmak olur. (34. Bölüm’de sünnet gibi
başlıklarla dine sokulan ilavelerin insan yaşamını nasıl zorlaştırıp,
yaşanmaz bir hale soktuğunu göreceğiz.) İnsanları Peygamber sünneti
diye uydurmalara ve örflere çağıran ve kendilerini Peygamber yolunun
takipçileri göstermek için kendilerine Ehli Sünnet adını takıp aslında
Ehli Arabi-örf olanlara, Peygamber sünneti diye Peygamber’e ve dine
iftiralarla dolu kaynaklara, Araplar’ın örf ve adetlerine, Emeviler’in
ihanetlerine uyduklarını göstermemiz lazımdır. İftiraların dışında, bu
uydurmaların bir sebebi de sahabelerin (Peygamber’i bir kez bile gören
Müslümanlar’ın) hatasız kabul edilip, onların da hareketlerinin
peygamberinkiler gibi sünnet olarak değerlendirilmesi olmuştur. Sırf
Peygamber’e mal edilmeler neticesinde bile ortaya çıkan yorum
hatalarını ve saptırmaları düşünürsek, sahabelerin bu işe katılmasıyla
oluşan kaos inanılmaz boyuttadır. Bugün sünnet denince herkes
Peygamber’in davranışları (Sünneti Resul) diye anlıyorsa da, aslında
hadis kitapları ve diğer gelenekçi kaynaklarda anılanların bir bölümü
Sünneti Medine, Sünneti Kufe, Sünneti Basra diye sahabelere
dayandırılır. Kuran ile yetinmemenin ve Kuran’ın önüne ciltler yığmaya,
örfleri dinselleştirmeye yönelik oyunun kutsala fatura edilişindeki
başlık, ne yazık ki sünnet olmuştur.
SU DURULURSA ZEHİRLİ YILAN FARKEDİLİR

Bir yazarımız bu konudaki hatalı yaklaşımları şöyle eleştirmektedir:
“Böyle bir ahmaklık olur mu? Sünneti adettir bu. Oturarak yemişsin, Ebu
Lehep de oturarak yer. Arap’ın örfüdür bu. Peygamber’in getirdiği
dinden kaynaklanmıyor. Arap’ın örfünden kaynaklanıyor. Şimdi bakın
bunlar günlük hayatın basit meseleleri, bunlar yukarılara doğru
gidiyor. Ve bakıyorsunuz hukuk hayatının, devlet hayatının en ciddi
boyutlarında bile dindir diye ısrar ettikleri şeylerin büyük bir kısmı
falan veya filan bölgenin örflerinden ibaret. Bunları Allah’ın dini
diye savunmaya kalktınız mı hem kendinize zulmediyorsunuz, hem
yaşadığınız ülkeye, hem de hukuk hayatına kötülük ediyorsunuz. Bakın
bunlar bizi nereye götürüyor. Biz Allah’ın gönderdiği ve Peygamber’in
gösterdiği İslam’la, o ad altında sahneye sürülen tarihin şurasından
burasından devşirilmiş, örflerden ibaret adı İslam olan şeyi
birbirinden ayırt etmek zorundayız. İnsanlık bunu yapmadıkça rahat
edemez. İslam dünyası bunu yapmadıkça rahat edemez, biz de yapmadıkça
rahat edemeyiz. Tabi bu büyük bir dirençle karşılaşıyor Türkiye’de.
Çünkü bunun birbirinden ayrılmamasına bağlı çıkarlar var. Su bulanık
olacaktır ki, birisi balık beslerken öbürü de orada zehirli yılanını
beslesin. Su durulursa zehirli yılanlar fark edilir. Bunu istemeyenler
vardır. Olay bu kadar basit. Bunu sadece dinci yobazlar yapıyor
şeklinde de anlamayın sakın! Aslında dinci yobazlar burada
kullanılıyor. Bunu büyük ölçüde dinsizlik ticareti yapanlar kotarıyor.
İslam dünyasının hemen her yerindeki Kuran dışı yobaz dinciliği
besleyenler, uluslararası İslam düşmanı odaklardır. fikir de, finansman
da onlarındır.

Çünkü İslam’ı sahneden kovmanın en emin yolu çirkin göstermektir. Yobaz
dincilik ise bu iş için biçilmiş kaftandır. Bağırıp duruyoruz:
Müslümanlara tuzak kuruyorlar, bu tuzaklara düşmeyin. Biz düşmeyin
dedikçe bir ayağını ökseye yakalatmak yerine iki kanadı, iki ayağı ile
gidip düşüyor. Ondan sonra ne oluyor? Olan sizin nezih imanınıza
oluyor. Sizin asil ve güzel dininize oluyor. Ondan sonra dinsizlik
tüccarı: İşte İslam dediğiniz karanlık ve katran budur, yaşayanları da
işte bunlardır, buyurun diyor. Sonuç? Sonuç bizim çocuklarımızın
sistemli bir biçimde dinsizleştirilmeleri veya başka dinlerin kucağına
itilmeleri.”
VEDA HUTBESİ BİLE ÇELİŞKİLİ

Ne yazık ki uydurma din en çok dinsizlerin işine yaramakta ve kaos
olarak sunulan din yüzünden kitleler dinden uzaklaşmaktadırlar. Bu
kitabı yazışımızın bir sebebi de işte bu dinden soğutulan kitlelere
Kuran’ın İslam’ı ile uydurulan İslam’ın farkını göstermektir. Kuran’ın
dışında ikinci bir kaynak türetmek isteyenler sünnet adıyla kutsala
fatura ettikleri bu kaynağın gerekliliği için de hadisler
uydurmuşlardır. Bu hadislerin en meşhuru Peygamberimiz’in veda
hutbesinde söylediği hadistir. Fakat aynı hadisin üç ayrı şekilde
nakledilmesi en doğru hadis olması beklenen veda hutbesine bile ne
kadar güvenilebileceğini göstermektedir. Söylenenlere göre yüz bin
kişinin dinlediği bir hutbede hadisler bu kadar değişiyorsa bir tek
kişiden o da insan zinciriyle (4. Bölüm’de gördük) gelen diğer
hadisleri siz düşünün.

1- Size bir emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ki Allah’ın gökten yere
uzanmış ipidir. Ona yapıştığınız taktirde asla sapmazsınız.

2- Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve sünnetim.

3- Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve Ehlibeyt’im.(Ev ahalim)

Bu üç hadisten en az ikisinin yanlış olduğu zaten bellidir. Ehli sünnet
mezheplerin 2.’yi, Şii mezheplerin 3.’yü kabul ettiği hadislerin üç
formu böyledir. Bizse, en doğru olması gereken, en çok kişinin şahit
olduğu, sözlü sünnet olan veda hutbesinde bile böyle bir hata
yapıldığını gördükten sonra, mana olarak 1. hadisin manasının doğru
olduğunu anlıyoruz. Kuran’ın kendisinin açık, detaylı her şeyi
açıklayan olduğunu hatırlayarak bu tabloyu Kuran’la yetinemeyenlere bir
ibret vesikası olarak sunuyoruz.

Daha evvel de söylediğimiz gibi dinin tek kaynağı Kuran’dır. Hadis,
sünnet tipi kaynaklar ne kadar mütevatir (Birçok ayrı hadisle, birçok
hadis zinciriyle ulaşan) olurlarsa olsunlar dinin en ufak bir kısmı
bile olamazlar. En mütevatir (kalabalık bir topluluğun naklettiği
hadis) olan veda hutbesinin hali yukarıdaki örnekten bellidir. Hiç
kimse yüzbin kişinin dinlediği veda hutbesinden daha mütevatiri
olduğunu lütfen iddia etmesin. Kafamızdaki dini Kuran’da aramayalım.
Kuran’ı açıp dinin ne olduğunu öğrenip, arta kalanları kafamızdan
temizleyelim. İllaki falanca şeyi dinde bulacağız diye çırpınmayalım.
Kuran dinin hepsidir. Allah isteseydi o kafalardaki falanca şeyleri de
din yapardı. Allah’ın din yapmadığını dinde bulmak için bu telaş niye?
Dinin tek yapıcısı Allah dinini Kuran’da açıklamıştır. Örfümüzün,
saplantılarımızın dinini istemek yerine, Allah’ın bize indirdiğini
anlayalım. Şeyhperestlikten, mürşidperestlikten, ancak falancalar
Kuran’ı anlar ben de falancaları dinlerim diyen falancaperestlikten
kurtulup Allah’ın insanlara indirip, korunmasını vaad ettiği, mantıksız
ve çelişkili izahları olmayan Kuran’a yapışalım. Kuran’ın önüne
yüzlerce cilt eser koyup, Kuran’ı yüzlerce dini kaynaktan biri yapıp,
sonra Kuran’a uyduğumuzu sanmayalım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Sünnet kavramı Vide
MesajKonu: Geri: Sünnet kavramı Sünnet kavramı EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:51 pm

KURAN SÜNNETİ DE KAPSAR

Peygamber’in sünnetine uymamız tabi ki gerekir. Fakat Peygamber’in
sünneti (davranışları, tarzı) için de tek kaynak Kuran’dır. Kuran’dan,
Peygamber’in vahye uyup kendisinden din uydurmadığını, başları
çatlatırcasına dini anlattığını, üstün ahlakını, ibadetlere
düşkünlüğünü, sürekli Allah yolunda mücadelede olduğunu öğreniyoruz.
Kuran’ın belirttiği her husus, her ahlaki norm aynı zamanda
Peygamber’in sünnetidir (davranış şekli, tarzıdır). Yani namaz, oruç,
mallardan sarfetmek, sürekli Allah’ı anmak, Allah’ın yarattıklarını
düşünmek, sürekli şükür, samimiyet, sabır, gereğinde hicret, güvenilir
olmak, dürüstlük, cesaret, Allah’a sevgi ve saygı hep Peygamber’in
sünnetleridir. Bunlar sünnettir çünkü bunlar Kuran’da geçer. Oysa
Kuran’da geçmeyen sakal, cübbe, elbisenin rengi, yemek menüleri, Arap
adetleri, dini olmayan şahsi tercihler gibi sünnet başlığıyla dine
sokulmak istenenler Arap ırkçılığının, kısır bakış açısının, Kuran ile
yetinmemenin sonucudur. Peygamber’in tek yazdırdığı ve Allah’ın
vahiylerini içeren Kuran, Peygamber’in sünnetini göstermek açısından da
yeterlidir. Eğer gerekli başka normlar, davranış şekilleri olsaydı,
Kuran hiç şüphesiz onları da içine alırdı. Kuran kendisini detaylı diye
tanıtırken nasıl olur da herhangi bir detayı atlar? Kuran’ın atladığı
detaylar din olmayan, bizim de atlamamızın hiçbir sakıncası olmadığı,
yapmamızda sevap umulmayacak şeylerdir. Bizi kurtaracak olan,
Arapperestliğin din diye yutturulmaya çalışılmasının neticesi olan
sarıklı, sakallı uydurma sünnetler değil; Kuran’da geçen iman, ahlak,
fazilete dair çizilen tablolardaki sünnettir (tarz, metot, davranış
tarzıdır).

Allah size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O’ndan başka hakem mi arayayım?

6-Enam Suresi 114
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com

Sünnet kavramı

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYOMUZ YAYINDA ! :: Manevi Diyarımız :: Manevi Diyarımız :: Genel Konular -
Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar