RADYOMUZ YAYINDA !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RADYOMUZ YAYINDA !

Duygularınızı Paylaşabileceğiniz Nezih Bir Ortam
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Mezheplere farklı bir bakış açısı

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Mezheplere farklı bir bakış açısı Vide
MesajKonu: Mezheplere farklı bir bakış açısı Mezheplere farklı bir bakış açısı EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:52 pm

BİZİM MEZHEPLERİN HIRİSTİYAN MEZHEPLERDEN FARKI NE?

Mezhep imamları nasih-mensuh ile Kuran ayetlerinin hükmünü iptal ederek
(25. Bölümü okuyun), farklı hadislerden kendilerine göre birini
seçerek, kendilerine göre hadisleri yorumlayarak ve kendilerini içtihad
yetkisiyle Allah’ın serbest bıraktığı konuları açıklayıcı konumuna
getirerek(39. Bölümü okuyun), yepyeni bir
dinsel yapı oluşturmuşlardır. Bu yeni yapının Allah’ın dini olduğu
sanılsa da, ne yazık ki bu yeni yapı Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlık
ne kadar Allah’ın diniyse o kadar Allah’ın dinidir. Bazıları bu mezhep
imamlarının çok iyi niyetli olduğunu, din için fedakarlıklar
yaptıklarını anlatarak eleştirileri görmezlikten gelmektedirler. Peki
Ortodoks ve Katolik rahiplerin de iyi niyetli oldukları ve kendi
mezhepleri için çalıştıkları söyleniyor, biz ne yapalım, Katolik ve
Ortodoks bağnazlığı bu iyi niyet söylemlerinden ötürü Allah’ın
gönderdiği Hıristiyanlıkla bir mi tutacağız? Bu mezheplerin imamları
öyle bir konuma getirilmiştir ki; onlara verilen yetkiyle onlar
istediğini iptal edilmiş hüküm ilan ederek, istediklerini kendilerince
yorumlayarak, dilediklerini kabul ederek, uygun gördükleri durumlarda
içtihad ederek Kuran’daki hükümlerden kat kat fazla hacimde sünnetler,
farzlar, helaller, haramlar oluşturmuşlardır. Kuran’ın otoritesi
dışında oluşturulan bu mezheplere Hanefi, Şafi , Maliki, Hanbeli, Şii
adları verilmiş, bu mezheplere uyan mukallidler(mezhep taklitçileri)
ise mezheplerinin adlarıyla anılmışlardır. Oysa bakın Kuran’da ne
diyor:

Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla
hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara
yapıp ettiklerini haber verecektir.

6-Enam Suresi 159
BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK OLUYOR

Kuran’da dinimize İslam adı verilip, hiziplere ayrılmamız yerilirken,
kendimize Hanefi, Maliki gibi isimler vermeyi, bu mezheplerin ayrı
helal, haram ve farzlarını kabullenmeyi ve her biri birbirinden farklı
uygulamalara sahip olan apayrı mezheplerin herbirinin de İslam’a eşit
olduğunu, birbirlerine ve Kuran’a aykırılıklarına rağmen, hepsinin de
doğru olduğunu hangi akıl ve insaşa açıklayabiliriz? Örneğin Hanefi
mezhebinde namaz kılmaya başlamayan dövülür, Hanbeli, Şafi ve Maliki
mezheplerinde ise aynı şahıs namaz kılmaya başlamazsa öldürülür. Sırf
mezhepler açısından bile olaya baksak Hanbeli, Şafi ve Maliki olanların
Hanefi’ye göre en büyük günah olan adam öldürme Fiilini işleyip günaha
girdiklerini, Hanefi olanların ise sırf dövdükleri, öldürmedikleri için
diğer mezheplere göre Allah’ın bir hükmünü inkar edip zalim olduklarını
söylememiz gerekir. Oysa ayrılıkta güzellik gören zihniyete göre Allah,
ahirette Müslümanlar’ı mezheplerine göre ayıracak, Hanefi ise sen
Hanefiydin dövdün doğru yaptın, Şafi ise sen Şafiydin öldürmeliydin,
öldürüp doğru yaptın diyecektir! Namaz kılmayanı eğer Hanefi biri
öldürürse katil olup cehennemlik bir fiil yapacaktır, oysa namaz
kılmayanı öldüren Şafi , Allah’ın hükmünü yerine getirdiği için
cennetlik bir fiil yapmış olacaktır. Yani aynı fiili yapan iki kişiden
biri cehennemlik, diğeri ise mübarek kişi olacaktır. Böyle din olur mu?
Böyle dine uyanların kelle sayısı ne olursa olsun, doğrulukları mümkün
müdür? Ne yazık ki günümüzde bu mezheplere uyan geniş kitlelere bu
soruları sormak zorundayız. Aklı kullanmak yerine taklitçiliği esas
alan, Kuran’ı insanların hepsi anlayamaz, birkaç insan bunları anlayıp,
insanlara aktarıyor diyenlerin, insanları getirdiği nokta budur. Allah
dinini yalnız bu mezhep imamlarının anlayacağı şekilde mi indirdi ki
insanların sadece hak olduğu söylenen bu dört mezhebe uymaları bir
zorunluluk oluyor? Allah dinini ancak bu dört kişi anlasın diye
indirdiyse, Kuran’da niye birçok defa “Ey insanlar” diye insanlara
direkt hitap ediliyor da “Ey Şafi , ey Hanbeli, ey dört imam, siz
bunları anlayın, benim dediklerimi anlamayan diğerlerine de siz
anlatın” denmiyor?

Yukarıdaki örneği ele alırsak, Kuran’ın dinde zorlama olmadığını
söyleyen ayetlerine ve namaz kılmayanlara dünyevi hiçbir ceza hiçbir
yerde geçmemesine rağmen; namaz kılmayanın öldürüleceğini söyleyen üç
ve dövüleceğini söyleyen bir mezhebin dördü birden işe yaramaz ve
yanlış olacağına, nasıl dördü birden doğru ve hak oluyor? Peki bu
mezheplerin dördü birden, dördü de farklıyken nasıl gerçek İslam
oluyorlar?

Bazıları: “Mezheplerdeki farklılıklar ufak tefektir, biri namazda elini
bağlar, biri salar. Şehirlerde olana Hanefi, köylü olana Şafi uygundur.
Dolayısıyla tüm bu ihtilaşar rahmettir...” gibi izahlarla farkları ufak
tefek göstererek, mezhepleri sorgulanamaz kılmayı istemekte, halka
taklitçiliği yutturmaktadırlar. Oysa mezhebin birinin öldürülmesini
emrettiğini biri sadece dövüyor, bir mezhebe göre helal, diğerine göre
haram oluyor, birinin farz bildiğini, diğeri farz bilmiyor. Yani
mezhepler helalleri, haramları ayrı birer dine dönüşmüş vaziyetteler.
Mezhep imamı dilediği hadisi seçerek, nasih mensuh ile oynayarak,
hadisleri keyŞnce yorumlayarak; Kuran’ın da, uydurmalarla dolu
hadislerin de üstüne çıkmaktadır. Din, mezhep imamının bakışına göre
şekillenmiş, oluşturulmuş oluyor. Ayrılığın iyilik, rahmet olduğu
Kuran’a aykırı bir mantıktır ve uydurma bir hadisten gelmektedir. Oysa
Kuran’da şöyle geçmektedir:

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra çekişmeye girip fırkalar (mezhepler) halinde parçalananlar gibi olmayın.

3- Ali İmran Suresi 105
AYRILIK RAHMET DEĞİL FELAKETTİR

Ayrılıkta rahmet arayanlar uydurma hadisler yerine Kuran’ı, anlamak
kastıyla okurlarsa, fırkalara ayrılmanın, mezhepler kurup helali,
haramı, farzı birbirinden farklı yapılar oluşturmanın felaket olduğunu
görürler. Ayrılığı teşvik eden diğer bir uydurma hadis “İçtihad eden
yanılırsa bir sevap, isabet ederse iki sevap alır.” şeklindedir. Bu
hadisle kişilerin kendi görüşünü “içtihad” adı altında dine sokması
kolaylaştırılmış ve hata yapanın sevap alacağı şeklindeki
rahatlatmayla, adeta “Dinde hata olur, içtihatta yanlış yapanın biraz
az da olsa, yine de sevabı olur” denmiştir. Bu hadise dayanan mezhep
imamları olaylardan çıkarttıkları sonuçları, kendi görüşlerini rey,
kıyas, içtihad, fetva gibi isimlerle dinin bir parçası haline
getirmişlerdir. Peygamber’in olduğu iddia edilen davranış ve sözler
gibi, sahabelerin de davranış ve sözlerinin, aynı Kuran gibi dinin
kaynağı kabul edilmesine, bunun üstüne binlerce uydurmanın sürekli
uydurularak eklenmesi, sonraki safhada mezhep imamlarının şahsi
görüşlerinin ve evvelden saydığımız tüm kaynaklardaki çelişkilerde,
farklılıklarda kendi tercihlerini seçmeleri ve sonuçta bu son
seçimlerin neticesinde oluşan yapının din ilan edilmesi, bugünkü
mezheplerin İslam’ının hikayesidir. Yani mezheplerin İslam’ına göre din
şunlardan oluşur: Kuran + hadis imamının seçtiği hadis + mezhep
imamının nasih-mensuhla yaptığı yorumlarla Kuran ve hadis hakkındaki
değerlendirmeleri + mezhep imamının kıyas, içtihad ederek olaylardan
çıkardığı sonuçlar + mezhep imamının sahabeyi değerlendirmesi
neticesindeki çıkarımları + yeni oluşan olaylara göre sonradan yeni
mezhep imamlarının verdiği fetvalar... Mezhep imamlarının tüm
değerlendirmelere son noktayı koymaları, son makası vurmaları ve son
eklemeyi yapmaları sonucu bizim geleneklerin dini, mezheplerin dini,
hadislerin dini dediğimiz yapı ortaya çıkmıştır. Yeni gelişen olaylarda
ise bu mezheplerin bağlıları olan sonraki devir imamlarının verdiği
fetvalar, yaptıkları içtihadlar da sonradan dine eklenmiştir. Örneğin
kolonya çıkınca necis olup kullanılamayacağı, üstümüze dökülürse namaz
kılınamayacağı; televizyonun seyredilmesi ile ilgili farklı fetvalar;
sigaraya hem helal, hem haram, hem mekruh diyen ayrı içtihadlar;
sonradan ortaya çıkan durumlara karşı ilerki dönem mezhep imamlarınca
yapılan yorumların nasıl dine ilave edildiklerinin örnekleridirler.

Tüm bu hazin manzarayı daha hazinleştiren izahlardan biri de ümmetin
yetmiş üç fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan ancak birinin
cennetlik, diğerlerinin cehennemlik olacağını söyleyen hadistir. Bu
hadisi nakleden de tüm bu olumsuz manzaranın baş aktörlerinden,
yaptıklarına daha evvel de değindiğimiz Muaviye’dir.(Darimi, Siyer,
sayfa 75) Bu hadise dayanıp her mezhep kendini cennetlik, diğerlerini
cehennemlik ilan etmiştir. Sunnilerin Şiileri sapık, Şiilerin de
Sunnileri sapık ve cehennemlik yetmiş iki mezhepten biri ilan
etmelerinde, her iki tarafın da delil gösterdiği hadislerden biri bu
hadis olmuştur. Ehli Sünnet veya Sunnilik diye anılan dört mezhebin
taklitçileri ise başta birbirlerine karşı hadis uydurmalarına,
birbirlerini sapık ilan etmelerine, birazdan tablolardan göreceğiniz
gibi helalleri, haramları ayrı dini yapılara ayrılmış olmalarına
rağmen, sonradan Ehli Sünnet, Sunnilik gibi ortak adlarla bu
mezheplerin dördünün birden doğru olduğunu, böylece ancak bu dört
mezhebin cennetlik olabileceklerini söylemek gibi bir tevile (yoruma)
sapmışlardır. Ehli Sünnet olanlar bir mezhep imamına uyar ve adeta
Kuran’daki bir hüküm gibi onun koyduğu helali, haramı uygular. Aynı
şekilde bir Şii kendi imamına uyar ve adeta Kuran’ın koyduğu hükümmüş
gibi onun koyduğu farzı, haramı kabul eder. İki tarafsa birbirini sapık
ilan eder. Peki nedir sizin farkınız? İki taraf da Kuran’ı yetersiz
bulup, imamlarına, yani bir insana uyuyor ve onun izahını Allah’ın
vahyiymiş gibi kabul ediyor. İki tarafın temel zihniyeti aynı
taklitçilik, ama biri %100 doğru, öbürü sapık oluyor. Sonuçta temel
taklit mantığında bir fark yoktur.
MEZHEPLERDEN KURAN’IN İSLAMI İLE KURTULURUZ

Mezhep taklitçiliğinin dine verdiği zararları Yaşar Nuri Öztürk
“Kuran’daki İslam” kitabında şu şekilde açıklamaktadır: “Allah adına
yalan uydurmanın bir yolu da mezhepleri din haline getirmek olmuştur.
Mezhepler birer din, mezhep imamları tenkit üstü birer Peygamber haline
getirilince İslam adıyla ortaya konan karışımın kaçta kaçının Allah’a,
kaçta kaçının şuna buna ait olduğunu belirlemek, halk kitleleri için
imkan dışına çıkar ve bu durum din adı altında bir kaosu insanlığın
başına musallat eder. Aradan yüzlerce yıl geçmesine, insanlık boyut
değiştirmiş olmasına rağmen hiç kimse bu eskimiş ve bir kısmı komedi
haline gelmiş yorumlara dokunamaz. İşte zulüm ve Allah’a iftira budur.
Bu zulüm yüzündendir ki gerçek İslam bilginleri, samimi din görevlileri
Allah’ın saf ve berrak Kuran dinini yüzyılımızın insanına olduğu gibi
anlatmaya kalktıklarında sadece zorluklarla değil engeller, iftiralar
ve suçlamalarla karşılaşabilmektedirler. Çare Kuran’a gidişimizi
engelleyen bütün putları, patentlerine bakmadan devirmek ve hükmü
yalnız ve yalnız Allah’a bırakmaktır. Buna karşı çıkanlar, görünüşte
dini kabul ettiklerini söyleseler de inkarcıdırlar. Çünkü ak ve berrak
din yalnız Allah’ın tekelindedir (39-Zümer Suresi-3). Ve bu tekelden
rahatsız olup Allah’ın hüküm yetkisine şu veya bu şekilde karışanlar,
Allah’a karşı gelmiş olurlar.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Mezheplere farklı bir bakış açısı Vide
MesajKonu: Geri: Mezheplere farklı bir bakış açısı Mezheplere farklı bir bakış açısı EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:52 pm

ÇIPLAK UYARI

Kitaplarında mezheplerin oluşturduğu İslam’ın, Kuran’ın dininin önünde
oluşturduğu engeli gören Yaşar Nuri Öztürk “Çıplak Uyarı” kitabında
devşirme dinin kaosu başlığıyla somut örnekler vererek mezheplerin
oluşturduğu felaketi şöyle anlatır: “Sıkıntı, Allah’ın dini ile Allah’a
fatura edilen devşirme dinin karıştırılmasından kaynaklanıyor. Allah’ın
dini bizzat Allah tarafından İslam diye adlandırılan ve apaçık,
kuşkusuz, detaylı bir kitapla insanlığa öğretilen dindir. Kaynağı
Kuran, tebliğcisi Hz. Muhammed’dir bu dinin. Kuran’daki İslam’dır bu.
Devşirme dine gelince onun kaynağı tek olmadığı gibi kitabı ve
tebliğcisi de tek değildir. O, Kuran’daki İslam’ın tevhidine karşı bir
şirket dinidir. Kitabı birkaç tane, önderi birkaç tane, hatta ümmeti
birkaç tanedir. Bir tür anonim şirket gibidir. Bunun içindir ki
devşirme dinde birlik ve ahenk yerine tefrika ve kaos vardır. Devşirme
dinin tüm rahatsızlığı, ondaki hüküm kaynağının tek olmayışıdır.
Devşirme dinde tam bir otorite boşluğu vardır. Ona göre, buna göre,
falancanın kavlince, Filancanın rivayeti mucibince, üstadın beyanına
göre, hazretimizin fermanı gereğince v.s. devşirme dini bir yamalı
bohça haline getirmiştir. Allah’ın dinindeki: Hüküm Allah’ındır.
Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
(5-Maide Suresi-44,45,
47,50) ilkesi saf dışı edildiği için bu şirket dinin ortaya koyduğu
tabloda hakim özellik didişme ve bozgundur. Bu bozgunda hüküm
yetkisinin mezhepler, hizipler, gruplar, partiler, tarikatlar ve daha
bilmem neler tufanında kime veya kimlere ciro edildiği belli değildir.
Bunun içindir ki bu tufanda aynı din kimliğini taşıyanların aynı
niyetle icra ettikleri aynı Şil, şirketin bir elemanına göre sevap
olurken, bir başka elemanına göre büyük günah olabilmektedir. İki
vatandaşımız, bir gazetede din adına verilmiş bazı fetvaların
kupürlerini de ekledikleri mektuplarında, bu fetvaları
değerlendirdikten sonra soruyorlar. Bu nasıl şey? Allah’ın dinine
fatura edilen bu fetvaların bazılarını Allah’ın dinini tenzih ederek
dikkatlerinize sunmak istiyorum: Namazda Ettehiyyat okunurken Şafi
ler’in şehadet parmağını kaldırması sünnet, Hanefilerin kaldırması ise
bazılarına göre mekruh, bazılarına göre harammış. Bu bakımdan,
Hanefiler’in Ettehiyyat okunurken parmak kaldırmamaları gerekirmiş.
İfadeye konuluşu bile bir kaos sergileyen bu fetvanın vermek istediği
acayiplik şudur: Aynı dinin iki mensubu aynı kitabın buyruğu olan bir
ibadeti icra ederken aynı duayı okuyorlar ve o duanın aynı yerinde
şehadet parmaklarını kaldırıyorlar. Gel gör ki, bunu yapmakla biri
sevap kazanıyor, biri haram işliyor, yani büyük günaha giriyor. Ve
bunun adı İslamiyet oluyor, öyle mi? Şu fetvayı da bir okuyucunun
sorusuna verdikleri cevaptan izleyelim: Dişlerinde dolgu veya kaplama
olan kişiler eğer Hanefi mezhebinde iseler onların gusül(boy)
abdestleri geçersizdir. Başka mezhepten iseler problem yok. Bu fetvanın
önümüze koyduğu gerçek şu: Allah’ın kitabı Kuran’a bağlı olduğunu
istediği kadar söylese de, eğer bir insan yakasını Hanefi keyfine
kaptırmışsa, dişlerini doldurtamaz, kaplatamaz. Aksi halde ömür boyu
cenabet gezmiş olur. (Kıldığı namazlar da geçersiz olur) Yok eğer her
nasılsa Şafii kampına kapılanmışsa sorun yok dişlerini doldurtabilir,
kaplatabilir. Şimdi sormak lazım: Dinin temel amacından biri nefsi yani
insanın varlığını, sağlığını korumaktır. İnsanın kendisini tehlikeye
atmaması ise Kuran’ın emirlerinden biridir. Şimdi Müslüman, bu temel
emirlere uyarak sağlığını korumak için
dişlerini doldurtma, kaplatma yoluna mı gitsin, yoksa mezhep hatırı
için Kuran’a ters düşmek veya ömür boyu cenabet gezmek şıklarından
birini mi seçsin? Hayır efendim, Şafii olup kurtulsun diyorsanız, o
zaman Hanefilik sıkıntısıyla cebelleşmek niye? Peki bütün bu hengameye
dalmak yerine tek ve dosdoğru yolu çizen Kuran’a bağlı kalsak ne
kaybederiz? Bizzat Kuran’ın sorduğu gibi: Allah, kuluna kaŞ gelmiyor
mu? Diyeceksiniz ki Kuran’da diş doldurtmakla ilgili hiçbir bahis
yoktur. Peki öyle ise, size ne oluyor da Allah’ın dinin kaynağı yaptığı
kitaba koymadığı bir şeyi din bünyesi içine çekip ikinci bir ilah gibi
insanın karşısına buyruklar, tartışmalar çıkarıyorsunuz? Allah bazı
şeyleri eksik mi bıraktı da siz düzeltiyorsunuz?”
NE OLACAK DİŞLERİ ÇÜRÜYEN HANEFİLERİN HALİ?

Ne yazık ki halkın geniş kitleleri mezheplerin gerçek yüzünü, bu
yapının Kuran’la çeliştiğini bilmeden mezhebe tabi olmakta, dini Kuran
yerine mezheplerin izahlarına göre oluşmuş ilmihal kitaplarından
öğrenmektedirler. Yukarıdaki örneği ele alırsak Türkiye’de halkın büyük
bir kesimi Hanefi mezhebinden olduğunu söylemektedir. Fakat büyük bir
kesimi Hanefi olan halkın büyük bir kısmı, mezheplerinin dişlere dolgu
yapmayı yasaklayan izahını bilmediklerinden dişlerini doldurtmakta ve
kaplatmaktadır. Böylece boy abdestleri ve dolayısıyla namazları
Hanefilik dedikleri mezheplerine göre geçersizdir. Kitlelerin önüne “Ya
Sunni olursun, Hanefi mezhebine uyarsın, ya da Şii, Alevi gibi sapık
bir mezhepten olursun” şeklinde klişe laşarla, korkutmalarla;
mezhepçilik adeta bir milliyetçilik, ırkçılık şekline dönüştürülüp
sunulmuştur. Sunni olmamak adeta kafir olmakla eşdeğer gösterilmiş, bu
fikrin her alternatifi de sapık ilan edilmiştir. Şiilik ve Alevilik’te
de durum farklı değildir. Onlar da aynı şekilde ırkçılığa dönüştürülmüş
mezhep taassuplarıyla Sünniliğe aynı şekilde yaklaşmaktadırlar. Bu
kitlelerin görmezlikten geldiği ve halkın bilmesi gereken alternatif;
Kuran’ın din olarak tek başına ele alınıp, tüm bu mezheplerin inkar
edilmesi ve dinin yalnız Kuran’a dayanarak oluşturulmasıdır.

Mezheplerin kurucuları Kuran’ı ve hadisleri kendilerine göre
yorumlayıp, diledikleri hadisleri veya ayetleri seçtikleri, dinin
serbest bıraktığı konularda rey ve içtihad adıyla hüküm oluşturdukları
için aslında Kuran’ın da, hadisin de üzerinde bir yetkiye sahip
kılındılar. Bu yetkiyi kullanışlarından bizim gibi sadece Kuran’ı
yeterli görenler değil, mezhep imamlarından sonra yaşayan ve bizim her
fırsatta eleştirdiğimiz hadis imamları bile rahatsız olup, mezhep
kurucularına çok şiddetli eleştiriler getirdiler. Eleştirilerin
odaklandı
ğı en önemli noktalardan biri mezhepçilerin kendi görüşlerini,
reylerini kimi konularda hadisin önünde tutmalarıydı. Hatta bazı
hadisçiler, ehli rey fakihleri diye çağırdıkları mezhepçileri; elde
ettikleri sonuçlara, kendi reylerine uygun hadisler uydurmakla
eleştirdiler. En meşhur hadisçi Buhari’nin, en büyük mezhebin kurucusu
Hanefi’yi eleştirmesi ve güvenilmez ilan etmesi hadisçilerin bile bazı
mezhepçileri beğenmediğinin en dikkat çekici örneğidir. Sonuç olarak
bugün uyulan İslam, Kuran’ın İslam’ı olmadığı gibi aslında uydurmalar
ile dolu hadisler bile değildir. Bugün uyulan İslam mezhep imamlarının
kurduğu ve kendi kafalarına göre tüm bu kaynakları değerlendirdikleri
İslam’dır. Mezheplerin kurulduğu dönemde ne Buhari, ne Müslim hadis
kitaplarını yazmamışlardı. Hadisler sahih, zayıf, hasen şeklinde
ayırımlara da mezhepler oluşturulduğu zaman tâbi değillerdi. Yani
mezhepler, en titiz çalışması bile birçok uydurmayla dolu olan
hadislerin, en doğru hadis çalışmaları olduğu iddia edilen kütüb-i
sitte (altı meşhur hadis kitabı) ortada yokken oluşturuldu. Yani
mezheplerin izahlarında uydurmaların yüzdesi birçok hadis kitabının çok
çok üstündedir. Oysa ne yazık ki
halkın önemli bir kesimi tüm bunlardan habersiz, kendi mezheplerini
İslam’a eşit saymakta ve bu yapıların Kuran’la çelişikliğinden
habersizdirler. Kuran dini açıklamış ve birçok konuyu açıklamayarak
serbest bırakmış ve böylece dinin her devre, her ortama uymasını
sağlamıştır. Mezheplerse dinin serbest bıraktığı her detayı, haşa Allah
açıklamayı unutmuş gibi açıklayıp, dini birçok devirle, birçok durumla,
hatta insanın yaratılışıyla çelişir hale getirmişlerdir.
HARİCİLERE GÖRE KADIN

Birazdan göreceğimiz tablolar Kuran dışındaki konularda mezheplerin
nasıl kendi aralarında çeliştiklerini göstermektedir. İslam’ın Kuran
dışı kaynaklarından biri olarak “İcma” da gösterilmektedir. “İcma”yı
Ehli Sünnet, tüm alimlerin bir konudaki ittifakı (ortak görüşü) olarak
açıklar. Oysa aşağıdaki tablo aslında hiçbir konuda ittifakın (icmanın)
olmadığının delilidir. Ehli Sünnet’in kendi içindeki mezheplerde
“İcma”nın bazı konularda varlığı doğru olsa da, İslam tarihini baz
alırsak, Kuran’da geçmeyen ama icma edilmiş hiçbir konu kalmaz. Kuran’a
hangi konuda ilave yapılmaya veya Kuran’a aykırı bir izah getirilmeye
kalkışılmışsa tarih içinde o izaha muhalefet olmuştur. Örneğin hayızlı
kadının namaz kılamayacağında, namazın 5 vakit olduğunda, kadının
devlet başkanı olamayacağında, zina yapan evlilerin taşlanarak
öldürülmesinde Ehli Sünnet’in tüm mezhepleri görüş birliğindedir. Fakat
bu Ehli Sünnet’in kendi içindeki görüş birliğidir. Örneğin Hariciler,
hayızlı kadının namaz kılmasını, kadının devlet başkanı olabileceğini,
farz namazların 5 vakitten az olduğunu, zina edenin taşlanarak
öldürülemeyeceğini bu mezheplerin ilk kurulduğu yıllarda
söylemişlerdir. Bu da bize Kuran’da geçmeyen her konunun nasıl
güvenilmez, çelişkili olduğunu ve dolayısıyla Kuran’ın tek ve güvenilir
kaynak olduğunu bir de bu yönden göstermektedir. Sırf Kuran’dan dini
anlamak geçerli bir yöntem olmadığı sürece din adına birbirinden farklı
mezheplerin ortaya çıkması kaçınılmaz sonuç olmaktadır. Kuran dışı
mezhepler, ayrı ayrı fikirleriyle Kuran’dan sapmaktadırlar. Bu
mezheplerin görüşleri, helalleri, haramları farklı olduğu için,
bunların Kuran’ın İslam’ına karşı çıkışları bir birlik oluşturamaz.
Çünkü her biri Kuran’dan sapmışlık konusunda bir olsa da, vardıkları
sonuçlar açısından farklı oldukları için kendi aralarında bir
sayılamazlar. Bu yüzden her ne kadar bazıları Sunni gibi başlıklarla bu
mezhepleri bir potada gösterme çabasındaysalar da birazdan sunacağımız
tablolardan göreceğiniz gibi her biri ayrı uçlardadır. Bu yüzden bu
mezheplerin arasındaki bir birlik ancak hayali bir birliktir,
yutturmacadır, her birinin helali de, haramı da apayrıdır.
MEZHEP İMAMININ RÜYADA ALLAH’I GÖRDÜĞÜ UYDURMASI

Mezheplere halkı inandırmak isteyenler, kendi mezhep imamlarını öven,
diğer mezhep imamlarını yeren hadisler uydurmuşlardır. Bu arada mezhep
kurucularının ne kadar bilgili, ne kadar dinine bağlı olduğu şeklindeki
hikayeler de mezhep taklitçilerini mezheplerine bağlı kılmak için
anlatılır. Bizim gördüğümüz en insafsız uydurmalardan biri ise Ebu
Hanife’nin rüyasında 100 defa Allah’ı gördüğünü söyleyen uydurmadır. Ne
yazık ki mezheplere halkı bağlayacağız diye kantarın topuzu bu kadar
kaçmıştır. Mezhep kurucularını anlatan bu uydurmaların hepsinin
gerçekten kendi izahları mı, yoksa sonradan talebeleri ve mezhep
bağlıları tarafından mı uydurulduğunu tam olarak tespit edemiyoruz. Ama
her durumda ortaya çıkan tablonun korkunçluğu ve Kuran’ın yeterliliği
açıktır.

Biz günümüzde Hanefi mezhebi adına kabul edilenlerin Ebu Hanife ile de
alakası olmadığı kanaatindeyiz. Ebu Hanife’ye tarihte “Ehli Rey”
denmiştir. Bu Ebu Hanife’nin Kuran’da bulmadığı bir hususu kendi yorumu
ile halletmeye çalışması sebebiyledir. Hadisi kaale almayan bir tutum
olarak değerlendirilen bu davranış tarzına tüm “Ehli Hadis”, özellikle
Şafi ve sonraları Buhari aşırı tepki göstermiştir. Oysa günümüzde
anlatılan Hanefi mezhebi komple hadisçi bir mezheptir. Hanefi
mezhebinin her izahı bir hadise dayandırılmak istenmektedir. Oysa
tarihsel kayıtlara göre Ebu Hanife’nin öldürülme sebebi kendisinin
“Reyci” özelliğine bağlanır. Bugünkü Hanefi mezhebini bize, Ebu
Hanife’yi öldüren iktidarın yönetimi altında aktardılar. Öyle ki Hanefi
mezhebinin Ebu Hanife’den sonra iki numaralı kişisi kabul edilen Ebu
Yusuf (3. bölümde gördüğümüz, kabak sevmem diyeni öldürmeye kalkan
kişi), Ebu Hanife’yi öldüren iktidarın resmi fetva makamı olmuştur.
Hocasının görüşlerini kendisini iktidar yapanların devrinde -hem de
kendisini iktidar yapanlar aynı zamanda hocasını öldürenlerken-
açıklayanların açıklamaları ideolojik, çarpık ve saptırılmış olmadan
kalabilir mi? Ebu Hanife’nin “Reyci” tanıtılıp, bugünkü Hanefi
mezhebinin “Hadisçi” olmasının temel sebebi bizce budur. İkinci sebep
de mezhep sahiplerinin kendi görüşlerini doğru çıkarmak için mezhepsel
görüşleri doğrultusunda hadis uydurmuş olmalarıdır. Hadis kitaplarının
bir çoğu mezhepler kurulduktan sonra yazılmıştır. Bu yüzden mezhep
görüşlerini doğru çıkartmak için hadis uyduranların hadisleri “Reyci”
görüşlerin, nasıl “Hadisçi” görüşe dönüştüklerini açıklar. Ebu
Hanife’nin görüşleri her ne olursa olsun, kitabımız boyunca
eleştirdiğimiz “Hanefilik” mezhebi diye anlaşılan, anlatılan ve
uygulanandır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Mezheplere farklı bir bakış açısı Vide
MesajKonu: Geri: Mezheplere farklı bir bakış açısı Mezheplere farklı bir bakış açısı EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:53 pm

UYDURULAN DİNİN TEMELLERİNİ ŞAFİİ ATTI

İyi bir araştırma yapılırsa bugünkü Ehli Sünnet fikirlerin, hadisçi
dini yapının temelinin, ilk olarak Şafii mezhebinin kurucusu İmamı
Şafii tarafından atıldığı anlaşılır. Şafii’den sonra açık bir Kurani
hükmün bulunduğu birkaç durum hariç, fıkhi bir fikri bir veya birden
fazla hadise dayandırmak mecburi hale geldi (W. Montgomery Watt, İslam
Nedir?) Aynı yargıyı İlhami Güler şöyle açıklamaktadır: “Bu arada İslam
dini düşünce tarihinde Kütüb-i Sitte ve özellikle Sahihi Buhari’nin
neredeyse Kuran’a denk epistemolojik öneminin temelinde, Şafii’nin
sünneti, gayri metluv vahye indirgemesinin büyük payı olduğunu
unutmamak gerekir. Şafii’ye kadar birçok alim tarafından çeşitli
şekillerde değerlendirilen ve sözlü akla tabi olan hadis kültürü,
Şafii’den sonra yazım aşamasına ulaşarak bir nevi dogmalaşmaya ve önem
itibariyle Kuran’a yaklaşmaya başladı. (I. Kuran Sempozyumu, sayfa 310,
Arkoun Tarihiyyetu’l-fikri’l-Arabi, sayfa 78-79) Bugünkü sünnet
anlayışının temelinin İmam Şafii ile atıldığını Osman Taştan ise şöyle
anlatır: “Şafii’nin çıkışı bu durumu değiştirdi. Şafii Peygamber’in
sünnetini toplumun sünnetinden ayırdı ve onu hukuki açıdan Kuran’ın
seviyesine çıkardı. İdealde bu Hz. Muhammed’in Peygamber’liğine
maksimum düzeyde bir saygı duymak ve aynı zamanda hizmet etmekti.
Gerçekte ise bu tavır Hz. Peygamber ile onun toplumunun arasına
kapatılması güç olan bir mesafe koymaktı. Böylece sünnet, vahiy potası
içerisinde Kuran’la birleştirilmişti. Artık yapılacak olan şey sahabi
sözlerini de sünnetle birleştirip vahyin kapsamına dolaylı olarak dahil
etmekti... Sonuçta bu tür teorik gelişmeler aslında Kuran’a mahsus olan
vahyi önce Sünnet’e sonra da sahabi sözlerine teşmil etmişti. Bir diğer
ifadeyle bu durum kutsallığı ilahi kelam olan Kuran’dan beşeri kelam
olan sahabi sözlerine kadar yaymaktı.” (I. Kuran Sempozyumu, 317-321)

Mezhepler tarihine bu kitapta geniş yer ayırmak istemedik. Bunun yerine
mezheplerin vardıkları sonuçlara ve bu sonuçların Kuran’la
çelişkilerine detaylı bir şekilde yer verdik. Mezhepler tarihini
inceleyen her kişi Şafii’nin Hanefi mezhebine saldırılarını, Maliki,
Hanbeli, Şafii mezheplerinin Ehli Sünnet adlı bir mezhebin dört ayrı
kolu değil fakat her birinin apayrı birer mezhep olduklarını anlar.
Birazdan göreceğiniz tablolardaki 100 örnek de mezheplerin farklılığını
göstermeye yetecektir. Aslında apayrı olan bu mezhepler ilerleyen
asırlarda siyasi otoritenin rolüyle ve siyasi otoritenin, Nizamiye
Medresesinin Rektörü yaptığı Gazali’nin katkılarıyla tek bir mezhepmiş
gibi gösterilmeye çalışılmışlardır. Ehli Sünnet veya Sünnilik adı
altında dört apayrı mezhep toplanmıştır. Apayrı olduklarına inanmayan,
tabloları incelesin. Tablolardaki 100 örneğimiz az gelirse bu dört
mezhebin hükümlerini karşılaştıran Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı gibi
kitapları okusunlar; tek ad altında toplanmaya çalışılan bu
mezheplerin, apayrı hükümleriyle birbirlerinden ne kadar ayrı
olduklarını bu şekilde görsünler. Allah bize tek bir din indirmişken
kendi aralarında binlerce çelişkiyi taşıyan mezheplerin doğru olması
mümkün mü? Apaçık, çelişkisiz, korunmuş Allah’ın kitabı yerine,
mantıksız, çelişkili, tahrif edilmiş ve insan yapısı olan mezhepleri
din diye kabul etmek hiç doğru olabilir mi? Bu dört mezhebin ortak
noktaları; Kuran’la yetinmemek, Kuran dışı dini kaynaklar edinmek
suretiyle Allah’ın dindeki otoritesini bozmaya çalışmak ve dini
fırkalara bölmektir.

Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın, fırkalara bölünüp ayrılmayın.

3 Ali İmran Suresi 103
HALA ATALARINIZIN MEZHEBİNE Mİ İNANIYORSUNUZ?

Mezheplerin kendi aralarında nasıl çeliştiklerini aşağıdaki tablolardan
görelim ve Allah’ın tek dininin mezhepler aracılığıyla nasıl farklı
dinlere dönüştürüldüğünü anlayalım. Bu tablolarda ayrıca mezheplerin
kendi içlerindeki çelişkilerine yer vermiyoruz. Örneğin Hanefi
mezhebinin ilk kurucusu Ebu Hanife ile onun talebeleri Ebu Yusuf ve
Muhammed’in farklı görüşleri olduğu da kabul edilir ve bunlarda da
çelişki çoktur. Bu tablolarda sadece Sünni 4 mezhebin çelişkileri
vardır. Şiilikle Sünniliğin ayrılıkları da ayrı bir kitap yazdıracak
kadardır. Bu tablolar çelişkilerin ancak az bir kısmını göstermektedir.
Mezheplerin tüm çelişkilerini anlatmaya bu kitabın hacmi çok dar gelir.
Allah bizim Kuran’ın hacmi dışındakilerden dinimizi öğrenmemizi
istememiş olması sayesinde bu kargaşanın, bu çelişkilerin içinde
boğulmuyoruz.

Siz eğer hala atalarınızdan miras aldığınız mezheplere, sırf atalarınız
bunlara iman ettiği için inanıyorsanız, lütfen sunacağımız 100 örneği
inceleyip mezhebinizi iyice öğrenin. Öğrendikten sonra; tüm bu
çelişkilerden sonra mezhebinizi bir kenara atıp ister Kuran’la yetinin,
ister bu tabloları uygulayıp bu farkları “rahmet” diye niteleyin. Uyarı
bizim; akıl sizin, seçim sizin, sorumluluk sizin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com

Mezheplere farklı bir bakış açısı

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYOMUZ YAYINDA ! :: Manevi Diyarımız :: Manevi Diyarımız :: Genel Konular -
Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar