RADYOMUZ YAYINDA !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RADYOMUZ YAYINDA !

Duygularınızı Paylaşabileceğiniz Nezih Bir Ortam
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri Vide
MesajKonu: Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:59 pm

1) DİNİ BOZMAK, DEJENERE ETMEK İÇİN UYDURMALAR

Din düşmanları dinimizi yaşanmaz bir şekle sokmak, dini saçma gösterip
yıpratmak için birçok hadis uydurmuşlardır. Daha sonra kendileri ve
kendilerinden sonra gelen birçok dinsiz de dini yıkma uğraşlarında bu
hadisleri kullanmışlardır. İslama olan inançsızlıklarını, kin ve
nefretlerini içlerinde gizleyerek, samimi dindar görüntüsünde halkın
arasına karışan birçok münafık, her şeyden önce İslam inancını bozmayı
ve Müslümanların kalplerindeki inançlarına şüphe ve tereddütler sokmayı
başlıca amaç edinmişlerdi. Bu amaçla akla hayale sığmayan, kafaları
bulandıracak, Peygamber’in söylemesine imkan olmayan onbinlerce
uydurmayı hadis adı altında Peygamber’e fatura ettiler. Kuran’daki
ayetler, daha Peygamber’imiz sağken münafıkların nasıl Müslümanlar’ın
arasına karıştığını göstermektedir.

Halife Mehdi zamanında boynu vurulmak üzere yakalanan ünlü dinsiz
Abdülkerim bin Ebil Avca öldürülmeden önce şu dehşetli açıklamayı
yapar: “Siz beni öldürüyorsunuz ama, ben dininizde helali haram, haramı
helal yapan 4000 hadis uydurdum.” 6000 küsür Kuran ayeti olduğunu
düşünürsek sırf bir kişinin 4000 hadis uydurabilmesinin açacağı
dehşetli tahribi anlayabiliriz. Ahmed bin el Cuveybari, Muhammed bin
Ukeşa ve Muhammed bin Temim’in Hz. Peygamber hakkında 10.000’den fazla
hadis uydurdukları söylenir [İbni Hacer, Lisanu’l Mizan]. Zehebi, Ahmed
bin Abdullah’ın binlerce hadisi hadis imamlarına dayandırarak
uydurduğunu, Enes bin Malik’in hizmetçisi olduğunu iddia eden Dinar Ebu
Mikyes’in de Enes bin Malik’ten duyduğunu söylediği uydurma dolu bir
sayfayı naklettiğini anlatır (Zehebi, Mizan). Hadisçilerin kitapları
dini bozmak için kasıtlı yapılan uydurmaların itiraşarıyla doludur. Bu
uydurmaların varlığı bellidir. Ama kim bu uydurmaların bugün meşhur
olan hadis kitaplarına karışmadığını neye dayanarak garanti edecektir?
Kuran’da geçen, Peygamber yaşarken var olan münafıkları, bundan sonra
iki yüz yıl boyunca çıkan münafıkları kim nasıl teşhis etmiştir de
onların uydurduğu hadislerden kitaplarını korumuştur?
2) SİYASİ AYRILIKLARDAN DOLAYI UYDURMALAR

Peygamberimiz’in vefatı üzerinden 40 yıl bile geçmeden Hz. Ali ve
Muaviye arasında çatışmalar boy göstermiştir. Bu dönemden itibaren
İslam alemi geriye dönüşü olmayacak bir şekilde siyasi ayrılıkların
içine girmiştir. Siyasi olarak ayrılan toplumlarsa birçok alanda
çelişmeyi, birbirine muhalefet etmeyi hüner saymışlar, kendi siyasi
fırkalarını destekleyen hadisler uydurmuşlar, kendi siyasal
hareketlerine inanmayı Allah’ın bir farzı olarak sunmuşlardır. Bu arada
kendi liderlerini yüceltip, karşı görüşün liderlerini yerin dibine
sokmuşlardır. Halili’de, Şiilerin Hz. Ali hakkında 300.000 hadis
uydurduğu ve Hz. Ali’nin sözlerini nasıl saptırdıkları anlatılır
(Halili, el-İrşad). Bu sayı, Kuran’daki ayet sayısının 50 katı
kadardır. Şiilikten ayrılan bir kimse Şiileri kastederek “Allah onların
canını alsın, nice hadisleri değiştirdiler” demiştir (Müslim, Sahihi
Müslim). Hz. Ebubekir’i Hz. Ali’ye üstün sayan ve bunu, mezheplerinin
bir şartı gören Sunni görüşle, Hz. Ali’yi üstün saymayı imanın şartına
dönüştüren Şii görüş ve onların asırlar süren Kuran dışındakilerle
vakit kaybetmekten ibaret olan boş çekişmeleri, bu maddeye güzel bir
örnek teşkil etmektedir. İslam siyasallaşınca, siyasi gücü elinde
bulunduranlar dini, halkı isteklerine göre şekillendirmek için
kullandılar. Bu kullanımlarında dini de kendi görüşleri ve menfaatleri
doğrultusunda şekillendirerek, dine eklemeler ve çıkarmalar yaptılar.
3) DİNİ EKSİK ZANNEDİP, KENDİNCE DİNİ KURTARANLARIN UYDURMALARI

Dindar olarak tanınan birçok gözde(!) Müslümanın durumu Yahya bin
Said’in: “Salih kişileri hadiste olduğu kadar hiçbir şeyde yalancı
görmedik.” sözünde en güzel ifadesini bulmuştur. Bu gerçeği itiraf
edenlerden biri de en güvenilir olduğu iddia edilen iki hadis
kitabından birinin yazarı olan Müslim’dir. Müslim, Ebu Zennat’dan şunu
nakleder: “Medine’de yüz kişiyle karşılaştım, hepsi de güvenilirdi, ama
hadisleri alınmazdı” (Müslim, Sahihi Müslim, 1. cilt, sayfa 13).
Görüldüğü gibi birçok sözde dindarın hadis uydurduğu hadisçilerin bile
malumudur. Kendi görüşlerini çok değerli bulan bu tipler, dine kendi
görüşlerini kattıklarında çok yerinde bir hareketle dine büyük hizmet
ettiklerini sanıyorlardı. Örneğin Kuran’da olmayan haremlik selamlığı
dine sokanlar belki de kadınla erkeği ayırarak zinayı, yozlaşmayı
kendilerince önlemek istediler. Oysa Allah’ın kendilerinden daha iyi
düşündüğünü, Allah’ın unutkan olmadığını ve gerekseydi Kuran’da gerekli
konularda açıklama yapılacağını bilmeleri gerekirdi. Allah’ın
açıklamadığı bir şeyi dine sokarak dine fayda getireceğini sanmak,
ilkel bir düşünme tarzıdır ve acı son da ortadadır.

14. Bölüm’de hadis dışında şahsi görüşlerin rey, içtihad adı altında
nasıl dinselleştirildiğini göreceğiz. Dini şahsi reylerine muhtaç
görüp, sözde dine yardım edenleri, Allah’ın serbest bıraktığı konuları
açıklayarak din gibi sunanları da, dini eksik zannedip din kurtaranlar
sınıfına sokabiliriz.
4) DİNİ SEVDİRMEK İÇİN UYDURMALAR

Bu madde kısmen 3. maddeye benzemektedir, bu maddedeki tipler de dini
kurtaracağını zannedenlerden, Allah’ın dini kurtardığından habersiz
olanlardan oluşur. Bu tiplerdeki esas kaygı dini sevdirmek, ibadetleri
sevimli göstermek gibi kaygılardır. Bu popülist kaygı Allah’ın
indirilmiş dininin, uydurulmuş hadislerle ve izahlarla karışmasına yol
açmıştır. Bu tipler arasında Ebu İsmet Nuh gibi Kuran’ın her suresinin
faziletleri hakkında hadis uyduranlar da vardır. Peygamberimiz’i
yüceltmek için Peygamber’in üstünlüklerine dair hadisler üretenler
mevcuttur. Bu uydurucuların kendilerini savunmak için şöyle
söyledikleri aktarılır: “Biz Hz. Peygamber adına yalan uydurmadık,
bilakis bunu Peygamber’in getirdiği dini güçlendirmek için yaptık.”
[İbni Hacer, Fethul Bari]. Bu alıntıda gördüğümüz gibi bunlar, bu
tarzda hadis uydurmayı yalan olarak bile görmemişler, hatta bu korkunç
Şillerinde belki de sevap ummuşlardır. “Biz Peygamber lehinde yalan
söylüyor ve şeriatını takviye ediyoruz” (İbnul Cevzi, K. Mevzuat).
Görüldüğü gibi bu uydurucular Allah’ın Kuran’ını eksik görmekle, bir de
üstüne hadis uydurmakla kalmamış, üstüne üstlük dindarlık
şampiyonluğunu da kimseye bırakmamışlardır.

Aşırı dindar tanınan kimseler bu özellikleriyle din namına en tehlikeli
sınışardan biri haline gelmişlerdir. Zira onlar halkın sevip güvendiği,
sözlerine önem verip, hareketlerini örnek kabul ettiği kimselerdi.
Onların hadis olarak tanıttığı söz, daha rahat kabul görüyor ve itiraza
uğramıyordu. Böylece saf İslam, Kuran’ın ruhundan daha çok uzaklaştı ve
oluşan yeni yapı tüm katkılarıyla katıksız İslam sanıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri Vide
MesajKonu: Geri: Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:59 pm

5) MEZHEPLERİNİ, FİKİRLERİNİ DOĞRU ÇIKARMAK İÇİN UYDURANLAR

Saf vahiy olan Kuran’a dayalı bir İslam modelinden uzaklaşılıp, insan
sözlerinin Allah’ın hükmü olarak takdim edildiği, hadise dayalı
gelenekçi bir modelin kuvvetlendiği ortamda, insanlar dini farklı
farklı anlamaya başlamışlardı. Bu tablo İslam’ı anlama ve yaşamada
birbirleriyle uzlaşmayan, dini konularda ayrılığa düşen farklı
düşüncelerin, kamplaşmaların, mezheplerin doğmasına sebep oldu.
İnsanlar Kuran savunuculuğundan uzaklaşıp mezhep savunuculuğuna
başladılar. Bunu yaparken de kendi düşüncelerinin haklılığını ispat
edip halkı etkileyebilmek, kendi mezheplerine çekebilmek için Hz.
Peygamber’in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri
aşağılayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacı hissettiler. Hanefi
mensuplarının bu şekildeki uydurmasını görebiliriz: “Ümmetimde imam
Şafii adında bir kimse ortaya çıkacaktır. O ümmetime şeytandan daha
zararlı olacaktır. Ve yine ümmetim arasından adına Ebu Hanife denecek
bir kimse gelecektir ki, o ümmetimin ışığıdır” (İbnu Arrak, Tenzihus
Şeria, 2. cilt, sayfa 14). Bu arada Şafii taraftarları da boş durmaz ve
kendi imamlarını kurtaracak hadis uydururlar: “Kureyş alimi (İmamı
Şafii) yeryüzünün her yerini ilimle dolduracaktır.” Maliki mezhebi
taraftarları hiç durur mu, onlar da kendi hadislerini açıklarlar: “
İlim talebi için bir gün gelecek develerin boyunları vurulacak (yani
uzun seyahatlere girişilecek) da Medine aliminden (İmamı Malik) daha
alim birisi olmayacak.”

Sunni mezheplerde durum böyleyken Kaderiyecilerin de nasıl hadis
uydurduğu eski bir Kaderiye mezhebi üyesi Ebu Reca Muhriz’e
dayandırılarak anlatılır: “Kaderiyecilerden kesinlikle bir şey rivayet
etmeyiniz, vallahi biz insanları mezhebimize çekebilmek için hadisler
uydurur ve bu hareketimizle de sevap kazanacağımızı umardık. Ben bu
suretle Kaderiye mezhebine dört bin kişi kattım.” (Er Cerhu Ve’l
Tadi’l, 1. cilt, sf. 32)

6) ZORLAMA ALTINDA UYDURANLAR

Daha evvel de değindiğimiz gibi hadis toplama hareketinin ilk
başlamasında özellikle Emevi halifelerinin zorlama, tehdit ve
işkenceleri önemli yer tutar. İlk hadis toplayan kişi olduğu iddia
edilen Ez Zuhri’nin şu sözü bunun delilidir: “Biz hadisi yazmaktan
hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler (Emevi halifeleri ve adamları)
bizi buna zorladılar.” Zorlama altında yapılan toplamalarda hadislerin
mevcut yönetimin hoşuna gidenleri, mevcut yönetimin iktidar, kültür,
gelenek, tarih anlayışını destekleyenleri toplanmış, buna aykırı
olanlar elenmiştir. Mevcut hadisler zaten mana ile nakledildiğinden,
birçok hadis kelime oyunlarıyla geleneği hükümleştirme yolunda
kullanılmıştır. Örneğin Peygamber’in kendi şahsi tercihi olarak yaptığı
bir Şil anlatılırken; “Peygamber buyurdu ki”, “Peygamber emretti ki”
tarzında, Peygamber’in muradı olmayacak bir tarzda kullanılmıştır. Tüm
bu uydurma ve anlam kaydırmaları ise hiç şüphesiz hakim olan sınıfın,
hadis toplama için zorlama yapan sınıfın görüşleri doğrultusunda
olmuştur. Zorlama altında dine sokulan uydurmalar, sırf Emevi ve daha
sonra Abbasi dönemleriyle sınırlı değildir. Bu dönemde çoğunlukla hadis
uydurma yoluyla dine sokulan ilaveler, daha sonra halifelerin,
valilerin zorlamasıyla fetva, içtihad adı altında kendini gösterir.
Osmanlı döneminde halifeliğin, padişahlık gibi babadan oğula
geçebileceği, devletin yararı için padişahların günahsız öz
kardeşlerini bile öldürtebileceği şeklindeki görüş, içtihad ve fetvalar
hep zorlama altında gerçekleşmiştir ve bunlar, mevcut iktidarların
güçlerini devam ettirmek için dini yozlaştırmayı bile umursamadıklarını
gösterir. Unutmayın ki, tüm bu fetvalar şeyhülislam etiketini görenin
önemli birisi sanacağı, mevcut yönetimin atadığı ve maaşa bağladığı
kişiler tarafından verilmiştir.
7) MADDİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR

Hadis toplayan gezginler ticaret düşüncesiyle hadis toplamaya
başlamışlardı. Örneğin Yakub bin İbrahim’in ancak 1 dinar karşılığı
hadis rivayet etmeyi kabul ettiği söylenir. Ebu Naym El-Fadl da
naklettiği her hadis için ücret talep ediyordu. Onun talebelerinden Ali
bin Cafer der ki: “Ebu Naym El Fadl’dan hadis yazardık, buna karşılık
bizden kıymetli dirhemler alırdı. Yanımızda kıymeti düşük dirhemler
bulunursa üste para alırdı.” Fakirlerden kesinlikle hadis yazmayın
tavsiyesinde bulunduktan sonra Umera bin Hafsa’nın zengin olduğunu ve
yalan söylemeyeceğini, dolayısıyla hadislerinin alınabileceğini
söyleyen Şube bin Haccac’a Ali bin Asım şöyle karşılık vermiştir:
“Yalan söyleyen nice zengin gördük” (El Kifaye, sayfa 155).

Müşterilerinin isteği üzerine sipariş olarak hadis üretenler de vardır.
Birçok tüccar sattıkları mallara karşı halkın ilgisini artırabilmek
için ilgili malların yararlarını anlatan hadisleri, para karşılığında
hadis simsarlarına uydurtmuşlardır. Örneğin koku satıcılarının güzel
koku kullanmanın faziletleri hakkında uydurttukları hadisler buna
örnektir. Şube bin Haccac’ın ifade ettiği gibi 1 kuruş karşılığında 70
hadis uyduran Ebul Muhezzem gibiler, hadis uydurucularına birer
örnektirler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri Vide
MesajKonu: Geri: Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:59 pm

8) MANEVİ ÇIKAR SAĞLAMAK İÇİN UYDURANLAR

Peygamberimiz’in vefatından ve dört halife devrinden sonra
hikayeci-kıssacı denilen bazı kimseler, cami ve mescitlerde oturmayı ve
çevrelerinde halka oluşturan cemaate vaaz ve öğütte bulunmayı
alışkanlık haline getirmişlerdi. Aslında bu kimseleri vaaz ve öğütten
ziyade, halkın nazarında kazanacakları yüksek mertebe ve şöhret
ilgilendiriyordu. Vaazlarını, kendilerini bu amaca götürecek bir
şekilde hazırlıyorlardı. Bunlar şöhrete giden yolun, halkın nazarında
önemli bir müessese olan dinin, dini duyguların tahrik edilmesinden
geçtiğini bildikleri için, onları coşturacak şekilde vaaz ediyorlar,
dramatik konuşmalarla halkı ağlatmaya gayret ediyorlardı. Bunun için
Peygamber’imizin adına düzenledikleri garip hikayelerle konuşmalarını
süsleyerek, halkı etkileme ve inandırma uğraşı içindeydiler. Halkı en
çok etki altında bırakan konuşmaların başında cennet, cehennem
tasvirleri geliyordu. Cennet ve cehennem hakkında gerekli olan her şey
Kuran’da anlatılmasına rağmen bu hikayeci-kıssacı kesim halkı daha çok
hüzünlendirmek, Şafi ırtmak ve coşturmak için uydurma hadislerde
buldukları zengin hazineyi özellikle bu konuda çok kullandılar. Bu
kesimin mesleki başarısı bol hadis uydurmaktan geçiyordu. Ortaya çıkan
iç sızlatıcı tabloda belki de insanı en çok güldürebilecek olaylardan
biri; bu kıssacılardan Şair Külsüm’ün dilini burnunun ucuna
dokundurabilen herkesin cehenneme girmeyeceğinin garanti olmasını
söylemesi üzerine, vaaz ettiği cemaatin bunu denemeye başlamasıdır.

İbnul Cevzi, bu tipleri şöyle anlatır: “Bunlar arasında suratlarını her
çeşit boyaya batıranlar ve bu şekilde sarımsı bir ten kazanarak,
kendilerini fazla oruç tutmaktan soluk benizli hale gelmiş takva
dindarlar gibi gösterenler bulunmaktaydı. Diğerleri istediği an gözyaşı
dökebilmek için tuzlar kullanmaktaydı. Başka bir grup kıssacı ise allı
pullu süslettikleri kürsünün tepesinden kendilerini atacak derecede
gösteride ileri gitmekte veya dinleyicinin alışık olmadığı biçimde,
samimiyetsiz hikayelerini abartılı jestlerle nakletmekte, kürsüyü
yumruklamakta, basamakları koşar adım inip çıkmaktaydılar.” (İbnul
Cevzi, el-Kussas vel Müzekkirin, sayfa 93) Etrafımızı biraz incelersek,
İbnul Cevzi’nin tespit ettiği uydurmaların kökenlerinden biri olan bu
insan tiplerine tabi olanların, uydurukçu köklerine ne kadar
benzediğini görürüz. Sahte gözyaşı, salya, sümük, kürsü yumruklamalı,
abartılı jestli tipler hepimize İbnul Cevzi’nin geçmişte tarif ettiği
bu kıssacıları çağrıştıracaktır.

Uydurmacılardan öylesi görülmüştür ki Cafer bin Nastur Ferab 320
yaşında olduğunu, Peygamber’i gördüğünü ve Peygamber’in duası sayesinde
bu kadar yaşadığını söylemiştir. Reten’in durumu da buna benzerdir.
Hicri 4. ve hicri 8. asırda yaşayan bu adamlar sahabe olduklarını iddia
etmişler ve bunlardan Reten üç yüz hadislik hadis kitabı yazmış ve
etrafına bayağı adam da toplamıştır.

9) GELENEK, GÖRENEKLERİ DİNSELLEŞTİRMEK İÇİN UYDURMALAR

Kuran, insan hayatındaki belli davranışlara yön vermiş, açıklamadığı
birçok konuyu ise insanların reyine, seçimine bırakmıştır. 2. Bölümde
bunu teferruatlıca gördük, 39. Bölümde de göreceğiz. İnsanlar, serbest
oldukları bu konularda, kendi gelenek, görenek ve dünya anlayışları
çerçevesinde davranırlar. Örneğin Kuran yemeği elle mi, çatalla mı,
çubuklarla mı yememiz gerektiği konusunda bir açıklama yapmaz. Erkek ve
kadın kıyafetinin sarık, cübbe mi olacağı, kravat, gömlek mi olacağı,
yoksa kimono mu olması gerektiği konusunda Kuran’da bir izah yoktur.
Açıklanmayan konularda tercihimizde serbest olduğumuza göre, Kuran’a
göre biz yemekte veya kıyafette bu şıklardan herhangi birini
seçebiliriz demektir. Herhangi bir seçimde fazladan günah veya sevap
olacağını söylemek ise Kuran’la çelişir. Emevi ve Abbasi döneminde
Kuran’ın İslamına eklemelerin önemli bir bölümü, gelenek ve
göreneklerin kutsal damgası altında Kuran’ın İslamına karıştırılmasıyla
oldu. Kuran’ın başı sonu belliydi ve Kuran’da bu gelenek ve görenekleri
tavsiye eden hiçbir izah yoktu. Öyleyse tek yol, uydurma hadislerle ve
Kuran’da geçmeyen bir sünnet anlayışıyla; Kuran’ın özgür bıraktığı bu
konuları da dinselleştirip, kutsallaştırmaktı. Arapların-Emevilerin
ırkçı, kavmiyetçi anlayışıyla, Arap dilinden, o dönemin kıyafetlerine,
yemek menüsünden, tuvaleti yapış biçimine kadar birçok hareket sünnet
adı altında böylece dine sokuldu. (Ayrıntılı bilgi için 16. Bölümü
okuyun)
10) DİĞER DİNLERDEKİ UYDURMALARIN DİNİMİZE TAŞINMASIYLA OLUŞAN UYDURMALAR

Bu uydurmaları taşıyanları iki bölüme ayırabiliriz: Birinci bölüm,
İslam’ı dejenere etmek, mantıksızlaştırmak veya kendi asıl inancına
benzetmek için kasıtlı olarak uydurmaları dine sokanlardır. İkinci
bölüm ise İslam’a geçmelerine rağmen kendi eski dini, örfi
alışkanlıklarını üzerlerinden atamadıkları için, bunları dinimize
taşıyanlardır. Yahudiler’in kıssaları, Hıristiyan hikayeleri, Putperest
adetleri, Türkler açısından düşünürsek Şaman adetleri hep dinimizin
içine hadis veya içtihad olarak girmiştir. Hacim olarak bakarsak,
İsrailiyat denen Yahudi hikayeleri uydurma kaynağında birinci,
Mesihhiyat denen Hıristiyan hikayeleri ise ikincidir. Bunlar diğer
dinlerde daha evvel kök saldıklarından dinimize de daha rahat
geçmişlerdir. Biz sadece İsrailiyat ve Mesihhiyata değineceğiz.

Dinimize İsrailiyat’ı taşıyan kişilerin en önemlileri Kab el Ahbar,
Vehb bin Münebbih, Abdullah bin Selam’dır. 12. Bölümde bazı önemli
hadis uydurucularına değinirken bunlara da değineceğimiz için 12.
bölümü okuyup İsrailiyatın kaynaklarının ne kadar güvenilir olduğunu
görebilirsiniz. Müslümanlarsa bu aktarımları Kuran ayetlerinin yanında
hikaye etmekte bir zarar görmediler. İşte bu, hadislerin çoğalma
kaynaklarından biriydi. Bugünkü tefsir kitapları başta olmak üzere,
birçok hadis kitabında bu kimseler kaynaklı yüzlerce uydurmaya
rastlayabiliriz. Biz örnek olarak sadece iki tanesini verelim. Vehb bin
Münebbih’ten rivayet edilen İsrailiyat menşeli hadis denen uydurma
şöyledir: “Beytul Makdis’in halkı Allah’ın komşularıdır. Komşularına
azap etmemek Allah’ın üzerine haktır. Beytul Makdis’e gömülen kabir
imtihanından ve darlığından kurtulur.” Kurtubi’nin tefsirinde de geçen
Kab el Ahbar kaynaklı bir uydurma ise şöyledir: “Allah Teala kendisini
yarattığında Arş dedi ki: Allah benden daha büyük bir mahluk yaratmadı.
Ve böbürlenerek sallandı. Allah ona öyle bir yılan doladı ki o yılanın
yetmiş bin kanadı vardı. Her bir kanadında yetmiş bin tüy vardı. Her
bir tüyde yetmiş bin surat vardı. Her bir suratta yetmiş bin ağız
vardı. Her bir ağızda yetmiş bin dil vardı. Her gün onun ağızları
yağmur damlaları, ağaç yaprakları, kum ve çakıl taneleri, dünyanın
günleri ve tüm meleklerin sayısı kadar tespih eder. Yılan arşın üzerine
dürülür ve arş onun ancak yarısına uzanabilir. İşte o zaman arş alçak
gönüllü olmaya başlar.”

Mesihhiyat; yani Hıristiyan uydurma hikayelerinin dinimize sokulmasının
kaynaklarından olaraksa Temim ed Dari ve İbn Cureyc’i gösterebiliriz.
Hz. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği, Deccal, ölüm meleği, cennet ve
cehennem Mesihhiyat uydurmalarının en çok olduğu alanlardır. (20.
bölümde Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişi, Mehdi ve Deccal konularının
dinimizde nasıl derin yaralar açtığını göreceğiz.)

Gelenekçi İslamcılar sırf Kuran’dan dinini anlayan Müslümanlar’a çok
kızdıkları gibi, yabancı İslam araştırmacılarının da hadislerin
güvenilmezliğini ortaya koymalarına çok kızmaktadırlar. Bu
araştırmacıların niyeti ne olursa olsun bizi ilgilendiren onların
ortaya koyduklarının bilimsel değeridir. Müslüman toplumlarda mevcut
olmayan özgür ortama sahip olan bu kişilerin hem ciddi, hem de
düşünülmesi gereken hususları ortaya koydukları bir gerçektir. Onların
çalışmalarına objektif bir şekilde yaklaşmalı, hatalarını göstermeli ve
ortaya koydukları doğru hususlardan yararlanmalıyız. Bu
araştırmacılardan özellikle Goldziher’in, Schacht’ın Van Kremer’in,
Sprenger’in ve Dozi’nin kitaplarında herkesin yararlanabileceği birçok
nokta olduğu kanaatindeyiz. Bunların en ünlüsü Goldziher şöyle der:
“Rabbanilerin (Musevi, Hıristiyan din adamları) sözleri, uydurma
İncil’lerden alıntılar, Yunan felsefesinin öğretileri, Fars ve Hind
kökenli deyişler ve daha niceleri hadis kanalıyla İslam’a girmiştir.
Tüm bunlar doğrudan veya dolaylı olarak İslam kültürünün malı haline
gelmiştir. Yine dini kıssalardan büyük bir bölümü İslam’a sızmıştır.
Eğer hadislerde kullanılan materyali ve Yahudi din kültürünü incelersek
bu ikinciden büyük bölümünün, İslam din kültürüne sızmış olduğunu
görürüz.” (Goldziher, El Aqide veş şeria, sayfa 42-43)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com

Dine sokulan ilavelerin, hadislerin uydurulma sebepleri

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYOMUZ YAYINDA ! :: Manevi Diyarımız :: Manevi Diyarımız :: Genel Konular -
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar