RADYOMUZ YAYINDA !
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

RADYOMUZ YAYINDA !

Duygularınızı Paylaşabileceğiniz Nezih Bir Ortam
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Vide
MesajKonu: Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Hadislerin (sünnetin) incelenmesi EmptyPtsi Ocak 26, 2009 11:59 pm

Hadis kelimesinin sözlükte “söz, haber” manalarına geldiğini görüyoruz.
Sünnet ise “izlenen yol, alışılmış yol, adet” manasına gelir. Halk
arasında yaygın olarak kullanımına göre Peygamber’in söylediği iddia
edilen sözlere “hadis”, Peygamber’in davranış biçimleri, hareket
tarzları olduğu iddia edilen davranışlara ise “sünnet” denir.
Kuran’daki hadis kelimesinin kullanım tarzını da bu bölümde
göreceğiz.(Sünnet kavramı ve kelimesinin kullanımı için 16. Bölüme
bakın.) Davranış biçimleri sözlerle açıklandığı, aktarıldığı için hadis
ve sünnet terimlerinin birbirlerinin yerine kullanıldığını her hadis ve
sünneti inceleyen kitapta görebiliriz. Örneğin Lübnan Üniversitesi’nden
Dr. Subhi es Salih kitabının girişinde bunu şöyle açıklamaktadır:
“Hadisçilerce hadis ve sünnetin, biri diğerinin yerinde kullanılan iki
kelime olduğu kabul edilmiştir. Hadis ve sünnet ifadelerinden, bir
sözün, bir hareketin, bir takrinin veya bir sıfatın Peygamberimiz’e
izafesi anlaşılmaktadır.” Bu yüzden kitabımızda hadis veya sünnet
dediğimiz zaman bu ikisini birbirinin yerine düşünebilirsiniz.

Hadisleri incelemeye Peygamberimiz’in dönemine giderek ve sonra yavaş
yavaş kendi dönemimize gelerek başlayalım. Peygamberimiz’in hadis
yazımına izin vermediğini, kendi sözlerinin yazımını yasakladığını
hadisçiler bile kabul etmektedir. En doğru kabul edilen iki hadis
kitabından biri olan Müslim’de ve Hanbeli mezhebinin kurucusu İbni
Hanbel’in Müsned’inde şu hadisi rivayet ederek Peygamber’in kendi
sözlerinin yazımını yasakladığını kabul ederler. “Benden Kuran dışında
hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha
etsin.” (Müslim, Sahihi Müslim Kitab-ı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21,
33) Darimi’deki hadis ise şöyledir: “Sahabe Allah’ın elçisinden
sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin
verilmedi.”(Darimi, es-Sünen) El Hatib’teki hadis şöyledir: “Biz hadis
yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi.
Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Hz. Peygamber Allah’ın
kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler
Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan
çıktılar.” (El Hatib, Takyid, sayfa 33) Tirmizi’den de bunu
öğrenebiliriz: “Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik,
bize izin vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm, sayfa 11)

Hadisleri inceleyen kitaplarda olsun, hadisin dinin kaynağı olduğunu
iddia eden kitaplarda olsun Peygamber’in kendi sözlerinin yazımını
yasakladığı kabul edilir ve bunun hadislerle Kuran’ın karışmaması için
olduğu söylenir. Oysa gelenekçi İslam’ı savunanlara göre hadislerden de
aynı Kuran gibi hüküm çıkartılmalıdır. Yani hadisler de Kuran gibi
dinin kaynağıdır. Peki dinin kaynaklarından biri de hadis ise Peygamber
nasıl olur da hadis yazımını yasaklar, insanların dini eksik
öğrenmelerini, sözlerine yalan katılmasını, sözlerinin bir kısmının
unutulmasını göze alır? Kuran’da kalemle yazı yazmaya dikkat çekilir;
vasiyetin, borcun yazılması söylenir.

Eğer hadisler dinin kaynağı ise vasiyetler ve borç bile yazılırken,
Peygamber’in dinin kaynağının yazılmasını engellemesi hiç mümkün müdür?
Eğer Peygamber dinin bir kaynağının kayda geçmiş olmasını engellemişse,
dinin tam ve eksiksiz bir şekilde öğrenilmesini engellemiş olmaz mı?
İleride göreceğimiz gibi birçok hadis uydurulmuştur. Eğer ki hadisler
dinin kaynağı olsaydı, Peygamber onları yazdıracaktı ve şu anda olduğu
gibi hadislerin içine onbinlerce yalan karışmamış olacaktı. Oysa Kuran
ayetlerinden anladığımız gibi Kuran yeterlidir. Bunu da en iyi anlayan
şüphesiz Peygamber’imiz Hz. Muhammed’dir. Görüldüğü gibi Peygamber’in
sünneti (davranış tarzı) hadislerin Kuran’a ilaveler yapan kitaplar
olarak yazılması değil, hiç yazılmamasıdır. Peygamber hadis
yazdırmamakla kalmamış, üstelik bunu yasaklamıştır. Yani hadis yazmak
Peygamber’in tavrı olmadığı gibi üstelik bir yasağıdır. Basiret sahibi
Peygamber’imiz insanların detaysever, Peygamber’leri ilahlaştırıcı,
mezheplere bölünmeye müsait karakterlerini bildiğinden, bunlara yol
açacak hadis yazımını yasaklamıştır. Bugün gelinen nokta
Peygamberimiz’in basiretini bir kez daha takdir etmemizi
gerektirmektedir. Sırf Peygamber’in hadis yazımını yasaklaması bile
anlamaya niyeti olanlar için yeterlidir.

HADİSLERİN SAYISAL ÇOKLUĞU

Ahmed Emin, hadis uydurmacılığının tablosunu gösteren şu zeki tespiti
yapar: “İlginçtir ki eğer hadisleri açıklayıcı bir şekilde ele alacak
olsak piramit biçiminde olduğunu görürüz. Piramidin tepesi Allah’ın
elçisinin dönemi olup aşağıya indikçe piramidin eni artmaktadır.
Piramidin temeline vardığımızda Peygamber döneminden ne kadar geniş
olduğunu farkederiz. Halbuki makul olan tersidir. Çünkü Peygamber’in
yanında olanlar hadisleri (Peygamber’in söylediklerini) en çok
bilenlerdi. Sonra onların ölümüyle hadisleri bilenlerin sayısı azalacak
ve bu şekilde üstteki piramit ters şekilde gelişecekti. Ama bizler
Emevi dönemindeki hadislerin bu dönemdekilerden daha kabarık olduğunu
görüyoruz.” (Ahmed Emin, Duhaul İslam) Bazı hadis bilginlerinin
iddiasına göre 2 milyon hadis vardır. En doğru hadis kitabı olarak
gösterilen Buhari’nin kitabındaki hadisleri 600 bin hadis arasından,
Müslim’in ise 300 bin hadis arasından seçtikleri söylenir. Ebu Davut
kitabındaki hadisleri 500 bin hadisten, mezhep kurucusu olan Malik
Muvatta’sını 100 bin hadisten, İbni Hanbel ise Müsned’ini 750 bin
hadisten seçtiği söylenir. Peygamberimiz’in aşağı yukarı 23 yıl
Peygamberlik yaptığını düşünürsek:

23x365=8395 gün Peygamberlik yapmış olur. Toplam 2 milyon hadis olduğu
söylendiğinde Peygamberimiz’in Peygamberlik yaptığı her gün başına
200’den fazla hadis düşer. Herhangi bir kişiye bir yıl önce en çok
beraber vakit geçirdiği kişinin; babasının, çocuğunun, karısının veya
kocasının hadislerini (sözlerini) ve yaptıklarını yazmasını söyleyelim.
Aradan bir yıl geçmesine rağmen yazılan adetleri gördüğümüzde,
Peygamberimiz’in vefatından iki yüz yıl sonra, gün başına iki yüz adet
rivayet edilen sözlerin toplam sayısından bile bunların içinde ne kadar
çok yalan olduğunu anlayabiliriz. Tüm bu hadis kitabı yazarlarının tüm
bu hadisleri ezbere bildikleri ve kendilerince en doğru gördükleri
hadisleri seçtikleri söylenir. Hadisçilerin kaç hadis bildiklerini
söyleyebilmeleri için tüm hadisleri bir yere yazıp saymaları gerekirdi,
yoksa kimse ezbere 600 bin hadis bildiğini iddia edemez. Türkçe konuşan
bir topluluğa kaç tane kelimeyle Türkçe konuştuklarını soralım, aşağı
yukarı kimsenin tam cevap veremediğini görürüz. Sayı 600 bin gibi
rakamlara tırmandığında insanın ezberindekini sayması ise
imkansızlaşır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Vide
MesajKonu: Geri: Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Hadislerin (sünnetin) incelenmesi EmptySalı Ocak 27, 2009 12:00 am

HADİSLER DİNİN KAYNAĞI OLSAYDI DİNİMİZ EKSİK OLURDU

Zaten bunun doğru olduğunu düşünürsek durum daha da korkunçtur. Müslim
sahih olan, yani kesin doğru olduğu kanaatine vardığı her hadisi
kitabına almadığını söyler (Müslim, 1. cilt, sayfa 28). Müslim’in
mantığına göre hadisler dinin kaynağıdır, fakat kendisi her doğru
bildiği hadisi kitabına almaz. Yani bu mantığa göre dinimiz eksik olur.
Müslim’in atladığı bir hadisi, başka birinin atlamadığının garantisi
olmadığına göre, gelenekçi mantık kendi kendini eksik ilan eden bu
izahı kaynaklarında taşımaktadır. Hadisler dinin kaynağıdır diyen
Buhari 600 bin hadis bilip 6000-7000 tanesini yani %1’ini kitabında
yazmıştır. Geriye kalan % 99’u ise bunlara ihtiyacımız olmadığına veya
bunların güvenilir olmadıklarına kanaat getirip kitabına almamıştır.
Eğer hadisler dinin kaynağı olsalardı biz tamamen Buhari’nin insafına
ve seçme yeteneğine kalmış olacaktık. Eğer hadisler gerekli olsaydı,
%99’luk kesimde, gerekli olan hadisin olmaması imkansız olduğuna göre,
hadisleri dinin kaynağı kabul eden zihniyete bakarsak dinimiz geri
dönülemeyecek ve düzeltilemeyecek şekilde eksik olurdu. Buhari öldüğüne
ve bize ulaştırmadığı, yazmadığı %99’luk kesimi bildiği iddiasında
bulunan kimse olmadığına göre biz eksik bir dinin üyeleri olmuş
olurduk.

Buhari’nin 600.000 hadis bildiği iddiasını ele alalım. Buhari’nin
hayatında hiçbir iş yapmadığını, hiç uyumadığını ve her hadisin
doğruluğunu, nakil zincirinin sağlamlığını anlamak için her hadise 2
saat ayırdığını düşünelim. Sırf bu süre 130 yıldan fazladır. Oysa bazen
bir hadisin, bir zincirinin, bir halkasının sağlamlığını anlamak için
günlerce seyahat edildiği iddiasını düşünürsek, Buhari’nin bildiği tüm
hadislerin doğruluğunu test etmesi binlerce yıla bile sığmazdı.
Kısacası Buhari’nin ve diğer hadisçilerin bildikleri tüm hadislerin
sağlamlığını test edip, içinden en sağlamlarını seçtikleri iddiası akıl
dışıdır.

Kuran başı sonu belli bir kaynaktır. Oysa hadiste insanlar: “Bir tane
duydum”, “Bir tane de şu var” diyerek hadisleri çoğaltmışlardır.
Hadislerin içine çok uydurma girmesinin en büyük sebeplerinden biri
hadislerin başı ve sonu belirsiz bir kaynak oluşudur. Allah’a şükür ki
Allah bizi Kuran dışında başka kaynağa muhtaç kılmadı. Biz de Allah’ın
bu lütfu sayesinde eksiksiz, tastamam bir dinin üyeleriyiz. Farkında
olarak veya olmayarak bizi eksik, belirsiz ve çelişkili bir dine
mensupmuşuz gibi gösterenlerin, Peygamber’e fatura ederek Kuran’ın
önüne koyduğu bu uydurmalarla dolu hadisleri atalım ki, Kuran tek
başına ortaya çıksın ve çelişkisiz, tastamam dinimizin biricik kaynağı
olarak bizi aydınlatsın.
PEYGAMBERİMİZİN YAZILMASINI YASAKLADIĞI HADİSLER NASIL KİTAPLARA DÖNÜŞTÜ?

Peygamberimiz’in hadis yazımını yasaklama şeklindeki tavrı,
Peygamberimiz’in vefatından sonra dört halife döneminde; yani Hz.
Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali döneminde de devam etti. Bu 4
halifenin hadis yazma girişimlerini nasıl durdurduklarını, yazılan
hadisleri nasıl yaktıklarını kitabımızın 11. Bölümünde ayrıntılarıyla
göreceğiz. Peygamber döneminde olan olaylara şahit olanların bunları
anlatması, Peygamber’le sohbet edenlerin bu sohbetlerdeki konuşmaları
birbirlerine aktarmaları doğal, sıradan bir olay gibi görülebilir. Oysa
sahabelerin, Peygamber’den bir şey duyduğunu iddia edene şahitlerini
sormaları ve tüm bu sohbetlerin yazımını yasaklamaları, Peygamber’deki
basiretin, kendisinden sonra da devam ettirildiğini, ileri görüş ile
hadislerin dini nasıl dejenere edebileceğini ve yüzeysel bir bakışla
doğal olarak algılanabilecek bir davranışın, aslında ileride nasıl bir
felakete yol açacağını gördüklerini gösterir. Çünkü dört halife
döneminde de hadis yazımı yasaktı. Yani dört halife, doğruluğunu
kendilerinin bildikleri bir çok Peygamber sözünün yazımına Peygamber’in
vefatından hemen sonra bu sözler zihinlerde henüz tazeyken izin
vermediler. İzin verildiğini iddia eden olursa “Hani, bu dönemde yazılı
olan kitap nerede?” diye sorun, hiçbir şey gösteremediklerini
göreceksiniz.

Harevi şöyle der: “Ne sahabe (Peygamber’i görenler) ne de tabiyun
(Peygamber’i görmeyen ama sahabe görenler) hadisleri yazmıyorlardı. Ama
söz olarak aktarıyorlardı. Basit yazılı bir kaç metnin dışında bunun
bir istisnası yoktur. İlmin kaybolup, ulemanın ölüp gitmesinden
korkulunca, Ömer bin Abdülaziz, Ebu Bekr el Hazm’a bir mektupla
hadisleri araştırıp, yazmasını emretti.” Yeni halife Yezid bin
Abdülmelik ise Ömer bin Abdülaziz ölünce Ebu Bekr el Hazm’ı ve onunla
çalışanları bu görevden aldı. Sonra Halife Hişam, ez Zuhri hadislerini
ilk toplayan kişi olarak kabul edilir. Mahmud Ebu Reyye tüm bu
gelişmeleri ayrıntılarıyla anlatırken baskı ortamına da değinir:
“Hadislerin toplanmasıyla emrolunan tabiyun bunu ancak baskı altında
kabul etmişlerdir. Zira yaşanan tarz ve Sahabe’nin hadisleri
toplamaması, onları böyle bir şeye girişme hususunda oldukça sıkıntıya
sokuyordu. Ez Zuhri’nin şu sözü nakil edilmiştir: Biz hadisi yazmaktan
hoşlanmıyorduk. Ne var ki o yöneticiler bizi buna zorladılar.” (Mahmut
Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması) Oysa gelenekçi İslam’ın
hadisçileri, Emevi Dönemi’ni bile düzenli bir tasnif dönemi olarak
kabul etmezler. Varolan yazmalarda hadis, fıkıh, şiir, haber gibi
farklı farklı konular, doğruluk derecesi irdelenmeden karışık bir
şekilde yazılmıştır. Gazali (Peygamber’den sonraki ikinci kuşağın)
hadis yazımını kötü gördüğünü ve kendileri gibi sonrakilerin de ancak
hadisleri ezberlemelerini söylediklerini nakleder. (Gazali, İhyayı
Ulumiddin, 1. cilt, sayfa 79) Hadislerin ayrı ayrı ele alınıp bu konuda
müstakil eserlerin verildiği ilk dönem Abbasiler dönemidir. Hicri
ikinci asrın sonlarında elimize geçen bu tarzdaki tek çalışma Maliki
mezhebinin kurucusu Malik’in Muvatta’sıdır. (İbni Ferhun, ed dibae el
Muzehheb kitabı sayfa 25’te Malik’in Muvatta’da onbine yakın hadis
topladığını, bu hadisleri gözden geçirip her sene içinden ayıkladığını,
sonunda çok az kaldığını, biraz daha yaşasa hepsini atabileceğini
anlatır.) Hemen ardından Hanbeli mezhebinin kurucusu İbni Hanbel’in
Müsned’i gelir. Hicri 241 yılında vefat eden Hanbel’in kitabında da,
Muvatta’da da sahih, zayıf ayırımları yapılmadan, o günlerde sürüklenen
rivayet selinin içindeki her şeyin, ciddi bir ayırım gözetilmeden
kitaplarına girdiğini görüyoruz.

Buhari’den önce hadisleri doğruluk derecelerine göre ayırma çabası dahi
olmamıştır. Sahih ve zayıf şeklindeki hadis ayırım çabası Buhari ile
başlar. Hadislerin incelenmesi sonucu bu çabanın gerekli sonucu vermeye
yetmediğini görüyoruz. Meşhur hadisçilerden Buhari hicri 256’da, Müslim
hicri 261’de, Tirmizi hicri 279’da, Ebu Davud hicri 275’de, Nesei hicri
303 yılında, İbni Mace hicri 273’de vefat etmişlerdir. Şiilerin hadis
kitapları ise farklıdır ve Sunniler de, Şiiler de birbirlerinin hadis
kitaplarını geçerli kabul etmezler. Şiilerin hadis kitaplarının oluşumu
daha da ileri tarihlere rastlar. Meşhur Şii hadisçilerinden Kulani
hicri 329’da, Babuvay hicri 381’de, Cafer Muhammed Tusi hicri 411’de,
El Murtaza hicri 436’da vefat etmiştir. Örneğin Osmanlı padişahı 2.
Mahmut’un söylediği iddia edilen bir söz, hiçbir tarih kitabında
kaydedilmemiş olsaydı ve sırf kulaktan kulağa iletilme yoluyla günümüze
gelseydi, bu söze ne kadar güvenebilirdik? Üstelik bu sözün sadece bir
kişiden, o bir kişinin başka birinden, onun da birinden... şeklinde 2.
Mahmut’a kadar tek bir zincirle bize ulaştırıldığı söylenseydi bu söze
kim inanırdı? Oysa 1839’da vefat eden 2. Mahmut’tan günümüze kadar
geçen süre, Peygamberimiz’in vefatıyla meşhur hadis kitaplarının ilk
yazılanı arasında geçen süreden çok daha azdır. Kimi meşhur hadis
kitaplarının yazıldığı zaman ile Peygamberimiz’in vefatı arasında geçen
süre ise bu sürenin 2 katından da fazladır. 5. Bölümde göreceğimiz
birçok sebepten dolayı en meşhur hadisçiler kitaplarını yazdıklarında,
onbinlerce hadis ayıklanamayacak tarzda uydurulmuş bulunuyordu. Bu
hadis kitaplarının Kuran, mantık ve diğer hadislerle çelişen birçok
hadis içermeleri ve hem yöntemleri, hem naklettikleri hadislerle kendi
aralarında da çelişmeleri, Kuran dışında başka kaynak aramanın
felaketini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Daha evvel
bahsettiğimiz piramid bu kitaplar yazıya geçtiğinde uydurmalar ile
şişmişti. Bu hadisçiler ise, Peygamber’in ve 4 Halifenin yolunu izleyip
onlar gibi hadis yazımına karşı çıkacaklarına; İslam alemine büyük
zarar veren, Peygamber’in uygulamasına aykırıyken sözde Peygamber
sevgisi kılığında, yalan yanlış birçok sözü hadis diye yazdılar.
Unutmayalım ki Hz. İsa’yı ilahlaştıran Hıristiyanların da mazeretleri
Hz. İsa’ya sevgileridir. Fakat mazeretleri aynı bizim hadisçilerin
mazeretleri gibi kabahatlerini örtmeye yetmez.

SAHABENİN HATASIZLIĞININ İLANININ HADİS NAKLİNDEKİ ZARARLARI

Sahabe kelimesi; Peygamberimiz’le hiç konuşmasa bile -uzaktan dahi
olsa- Müslüman olarak Peygamberimiz’i gören herkes için kullanılır.
Buhari’nin yaptığı bu tanım genel kabul görmüştür. Meşhur hadis
kitaplarında, cerh ve tadil adı altında hadis duyulan kişilerin doğru
sözlülüğü, hafızası, inancı sorgulanır. Oysa Hicri 3. asra kadar ben
şundan, şu bundan, bu ondan duydu diye yapılan nakillerdeki, aradaki
tüm bu, şu ve o’ların binlercesinin dürüstlüğü, hafızası ve diğer
özelliklerinin sınanmasına kimsenin ömrü yetmez. Ebu Şame bu hususta
şöyle der: “Hadis nakil edenler hakkındaki görüşler o kadar farklılık
kazanmıştır ki, tek bir nakilci bazılarına göre müminlerin emiri,
bazılarına göre ise insanların en yalancısı olarak nitelenebilmiştir.”
Örneğin İkrime, Buhari ve meşhur birçok hadisçiye göre çok muteber bir
nakilci iken, Müslim’e göre yalancıdır. Bunun örnekleri çoktur. Fakat
örnekler içinde kanaatimce en ilginci geleneksel İslam’ın en meşhur
hadis kitabının yazarı Buhari’nin, geleneksel İslam’ın en büyük
mezhebinin başı Ebu Hanife’yi gayri-sika yani güvenilmez ilan edip,
ondan tek bir hadis dahi nakletmemesidir. En ünlü hadisçiye göre en
ünlü mezhebin kurucusu güvenilmezdir, fakat geleneksel İslam’ın
taklitçi zihniyetine göre bunlar en güvenilir, en mübarek iki kişidir.
Cerh ve tadildeki, yani hadis rivayet edenlerin güvenilirliği
hakkındaki tartışmalarda çelişkili izahlar en az hadislerdeki
çelişkiler kadar çoktur. Bunların çoğunun gereksiz ve sıkıcı olmasından
dolayı detaylara daha fazla girmiyoruz.

Yazının başına dönersek, tüm bu hadisler önce nakil zincirlerinin
sonunda sahabeye atfedilir, daha sonra Peygamber’den duyulduğu
söylenir. Sahabelerden sonraki kişiler, bir sonuç alınamasa dahi, hiç
olmazsa tartışma konusu olmuşlardır. Oysa sahabe isimleri geçince
sahabeden duyulan söz, sahabe olduğu söylenen kişinin kim olduğuna
bakılmadan doğru kabul edilir. Kuran’ın hiçbir yerinde Peygamber’i her
görene güvenileceğine dair bir izah yoktur. Bilakis Peygamberimizin
etrafındaki “Müslümanım” diyenlerin bir çoğu Kuran’da eleştirilir.
Münafıkların, Müslümanların arasına girdiği de Kuran’da belirtilir. 9-
Tevbe Suresi 101. ayette Peygamber’in dönemindeki ikiyüzlülerin hepsini
Peygamber’in bile bilmediği söylenir. Peki Peygamber’in bile bilmediği
ikiyüzlüleri (münafıkları) hadis imamları nasıl bilmişlerdir? Hadis
nakil ettikleri kişilerin bu bahsedilen münafıklardan biri olmadığını
nasıl iddia edeceklerdir? Yoksa Kuran’da, Peygamber’in hayattayken
bilemediği söylenilen kişileri, bu mezhep imamları, bu kişiler öldükten
200 yıl sonra mı bilebiliyorlar? Peygamber’in vefatından sonra
sahabelerin bir kısmının diğerleriyle savaşı, birbirlerini kafirlikle
ithamları da her sahabe olduğunu söyleyene güvenilemeyeceğini gösterir.
Oysa sahabeyi tartışmasız doğru kabul eden zihniyet, sahabeyle
aralarındaki zincirlerde bir çok yanlış değerlendirme yaptıkları gibi,
sahabeyi toptan doğru kabul edip yine hata yapmışlardır. G.H.A.
Juynboll’un dikkat çektiği gibi, eğer tüm sahabenin güvenilir olduğu
iddiasının yanlışlığı kanıtlanırsa, bütün hadis mantığı çökecektir. 12.
Bölümde bazı hadis uydurucularını incelerken bu konuyu teferruatlıca
göreceğiz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Vide
MesajKonu: Geri: Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Hadislerin (sünnetin) incelenmesi EmptySalı Ocak 27, 2009 12:00 am

MANA İLE HADİS NAKLİNİN GETİRDİKLERİ

Hadislerin ne kadar güvenilir olduğunu anlamak için günümüzde ana
okulunda oynanan bir oyunu bir de biz deneyelim. On, yirmi kelimelik
bir hadisi alalım ve yedi, sekiz kişinin bu hadisi kulaktan kulağa
söylemesini sağlayalım. Acaba bu hadisler ne kadar doğru olarak
iletilecektir? Hadis naklinde ise bu hadislerin hem metin, hem nakil
zincirleriyle ezberlenip, yüzlerce yıllık süreçte dağ, tepe, çöl
arasında, kulaktan kulağa seyahat ettiğini unutmayalım. Daha evvel
saydığımız hadislerin kasıtlı uydurulma sebeplerini, hadis nakil
zinciri olmayan hadislere nakil zincirlerinin uydurulduğunu yok
saysaydık tüm hadis zincirlerinin doğru, tüm hadis nakilcilerinin iyi
niyetli olduğunu varsaysaydık bile hadisler güvenilir olmazdı.

Hadisler konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan halktan büyük bir
kesim, hadislerin Peygamber’in ağzından çıktığı şekilde kelimesi
kelimesine bize ulaştırıldığını zannederler. Hadislerin içinde doğruyla
yalanın karışmış olması bir yana, hadislerin Peygamberimiz’in ağzından
çıktığı şekliyle bize ulaştırıldığını hadisçiler bile iddia etmez.
Buhari başta olmak üzere birçok hadisçi, hadisin manasının muhafaza
edilmesinin yeterli olduğunu, asıl metinin ezberlenmesinin şart
olmadığını kabul etmişlerdir. Bu ise hadislerin içine birçok kimsenin
kendi görüşünü sokması, tam anlayamadığı halde anlayamadığını
anlamayanların, hadis metnini bozup manayı da bozmaları gibi sonuçlar
doğurmuştur. Her nakilci, hadisin metnini akılda tutabilecek güçte bir
hafızaya sahip olmadığından da aklında kalanı nakletmiş, bu da dilden
dile anlam kaymalarına sebebiyet vermiştir. Tüm bu sakıncalara rağmen
Buhari, en büyük iki Sunni mezhep olan Hanefi ve Şafii mezheplerinin
başları Ebu Hanife ve Şafii de mana ile rivayeti yeterli görmüşlerdir.

Peygamberimiz’in en geniş topluluğa konuştuğu anın Veda Hutbesi
olduğunu ve burada yüz binden fazla kişi olduğunu tüm hadisçiler kabul
eder. Yüz binden fazla kişinin şahit olduğu bu hutbenin ayrı ayrı
metinlerde, nasıl farklı farklı olduğunu görmemiz, mana ile hadis
naklinin; hadis uydurmacılığının, en sağlam hadis olması beklenen veda
hutbesinde bile nasıl tahrifat yaptığını gösterir.

Mana ile hadis nakli olabilir denilince, hadisin başını sonunu duymamak
da önemli mana kaymaları yapmıştır. Ebu Hureyre’den “Uğursuzluk üç
şeyde olur: Ev, kadın ve at” diye Peygamber’e hadis nispet ettiğini
duyan Hz. Aişe: “Allah’a yemin ederim ki Allah’ın elçisi bunu asla
söylememiştir. O ancak şunu söylemiştir. Cahiliye ehli şöyle derlerdi:
Uğursuzluk şu üç şeyde olur; ev, kadın ve at.” Görüldüğü gibi Hz.
Aişe’ye nispet edilen ve Ebu Hureyre’ye yapılan bu itiraz; mana ile
hadis rivayeti mümkündür deyip başını, sonunu, durum ve şartları
nakletmeden yapılan hadislerin yol açtığı felaketlere bir örnektir.

Saydığımız tüm bu koşullardan dolayı hadisçilerin benzer ölçülerle
hadis toplayanları bile bir çok hadiste ihtilaf etmişlerdir. Buhari’nin
birçok hadisi Müslim’e göre yanlış, Müslim’in birçok hadisi de
Buhari’ye göre yanlıştır. Hele dört mezhebin kurucuları Ebu Hanife,
Şafi , Malik ve Hanbel’in hadislere bakışı ve değerlendirişinde sahih,
zayıf, hasen tipi ayrımlar da yoktur. Dört imam kendi akıllarına yatan
hadisleri, Kütüb-i Sitte’yi (6 meşhur hadis kitabı) yazan hadis
imamlarının ölçülerine rivayet etmeksizin mezheplerini kurmuşlardır.
Bunlardan en büyük mezhebin kurucusu Ebu Hanife, hadis bilgisinin
zayışığı ve hadisi de bir kenara bırakıp kendi görüşünü, reyi ön plana
çıkarması yüzünden hadis imamlarınca eleştirilmiş ve Buhari tarafından
güvenilmez bir kişi olarak ilan edilmiştir.
HADİS NAKİL ZİNCİRLERİ

Sahabenin hatasız ilan edilerek, sahabelerin hepsinin doğru sözlü
olduklarının peşinen kabul edildiğini gördük. Hadis kitaplarının
yazımına kadar olan süreçte ne bir sahabe, ne de sahabeyi gören
(tabiin) bir kimse yaşıyordu. Peygamber’den bu kitapların yazımına
kadar 6-7 nesil geçmişti ve bir hadis nakledilirken, bu hadisi nakleden
bu 6-7 kişiyle naklederdi. (Bu yöntem Buhari ile sistemli bir şekilde
başladı ve hadisler, hadisin kimden geldiği hiç bilinmeden nakledildi.
Buhari’nin hicri 200’lü yıllarda yaşadığı düşünülürse Buhari’den önce
olmayan bir metoda göre hadislerin nakil zincirlerinin akılda tutulması
da hiç mantıklı değildir.) Hadis rivayetini aynı şekilde eleştiren
Kasım Ahmed “Hadis ve İslam” kitabında şu iki zinciri örnek gösterir:

1- Peygamber’imiz

2- Ömer İbni Hattab

3- İbni Vakkas

4- İbni İbrahim et Taimi

5- Yahya İbni Said el Ensari

6- Sufyan

7- Abdullah İbni Zübeyir

8- Buhari


1- Peygamber’imiz

2- Aişe

3- Urvan İbni Zübeyir

4- İbni Shiab

5- Ukail

6- El Baith

7- Yahya İbni Bukheir

8- Buhari

Bu hadisler nakil edildiğinde Peygamber’den sonraki halkadan,
sonrakinden sonraki bile vefat etmişti. Yani hadisçilerin hadis nakil
eden şahısların doğru sözlü olup olmadıklarını tetkik edecekleri
şahıslar ölüydü. Bu yüzden mantıksız bir şekilde, tüm sahabeyi doğru
sözlü bile kabul etseniz, sahabeden sonraki nesillerden de bayağı bir
kısmı, hadis kitapları yazıldığında vefat ettiği için, doğru sözlü olup
olmadıklarının kontrolü imkansızdır. Bu yüzden hadis yazarlarının cerh
ve tadil ilmi dedikleri uğraş, mezardakilere uygulanamayacağına göre,
tamamen neticesiz bir uğraştır.

Yaşayan kimselerin doğru sözlü olup olmadıklarını anlamak da
imkansızdır. Çünkü hadis kitaplarının yazıldığı yıllarda Müslümanlar
çok geniş bir coğrafyaya dağılmış bulunuyorlardı. Hadis nakil
zincirlerinin yaşayan son halkalarının hepsine de deve üstünde ulaşmak
mümkün değildir. Ulaşılanların doğru sözlü olduğunun anlaşılması da
mümkün değildir. Kısa bir ziyaretle bir insanın doğru sözlü olup
olmadığı nasıl anlaşılacaktır? Din gibi kesinlik gerektiren bir olgu
nasıl böyle sübjektif kriterlere dayandırılabilir?

Görüldüğü gibi mezhepçi zihniyetin hadis imamı bir süpermendir. Öyle
bir süpermendir ki; yüzbinlerce hadisi hem de nakledenleriyle ezbere
bilir. Bunlar arasından en doğruyu bizim için bulur. Hadis zincirinde
hiç görmediği, kendileri daha doğduğunda ölmüş olanlar vardır, ama
olsun, hadis imamı onların da doğru sözlü olduğunu bilir. Emrinde
helikopteri olan bir kişinin bile ziyaret ede ede bitiremeyeceği
kişileri aynı hadis imamı deve üstünde ziyaret eder. Üstelik bir
ziyaretle doğru sözlüyü, yalancıyı ayırt eder. Bunlar hadis imamlarının
bu kitapları yazmak için sahip oldukları iddia edilen özellikleridir.
Bir de manevi üstünlük hikayeleri vardır; ama onları ne siz sorun, ne
biz söyleyelim...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Vide
MesajKonu: Geri: Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Hadislerin (sünnetin) incelenmesi EmptySalı Ocak 27, 2009 12:00 am

BU FİKİRLERİ İLK BİZ SÖYLEMİYORUZ

Ben şundan duydum, şu bundan, bu ondan, o başkasından duydu şeklinde
oluşan zincirdeki herkesin doğru sözlü olduğuna kanaat getiren hadisçi,
hadisi, metnine bakmaksızın sahih(doğru) kabul eder. Bu tip hadislere
ahad hadisler, ahad haberler denmiştir. Buhari ve Müslim diye
adlandırılan en doğru hadis kitapları ve diğer meşhur kütüb-i sitte
kitaplarını, hep bu ahad hadisler oluşturur. Gelenekçi İslamcı kendi
uydurmalarla dolu görüşünü kabul ettirmek için aforoz silahına sarılır,
Buhari ve Müslim’deki tek bir hadisi bile inkar edenin kafir olacağını
ilan eder. Oysa Buhari ve Müslim birbirlerinin birçok hadisini
reddetmişlerdir. Gelenekçiye göre onlar birbirlerine itiraz ederse,
alimlerin ihtilafı rahmet olduğu için iyi olur, biz itiraz edersek
kafir oluruz. Şiiler, Ehli Sünnetin hiçbir hadis kitabını kabul
etmezler. Mutezile’nin, Haricilerin hadislerin yazılmasına ve dini
kaynak ilan edilmelerine itirazları, kelamcılardan hadislerin sanı
olduğunu söyleyenler, Şafi ’nin Kuran dışında kaynaklara başvurması
yüzünden Basra’da girdiği tartışmalar, Murcie fırkasından gelen
tepkilerin hadislerin savunulduğu kitaplarda geçmesi, hadis toplama
döneminde hadisçiliğin gördüğü itirazlara örnektir. Kuran’daki İslam’ı
savunup, hadislerin dinin kaynağı olamayacağını söyleyenlere: “Bunu ilk
siz mi akıl ettiniz? Niye bugüne kadar kimse bunu söylememiş?” diye
soranlar tarihte bahsettiğimiz bu vakalardan habersizdirler. Hadisler
ilk çıktıklarından beri dinin kaynağı olamayacaklarına dair itiraza
uğramışlardır. Fakat merkezi otoritenin baskı ve dayatmasıyla karşı
fikirler susturulmuştur. Bu fikirleri ne ilk biz söyledik, ne de bu
fikirler yeni türedi. Hadissiz, yalnız Kuran’a dayalı İslam baştan beri
var olan İslam’dır. Bilakis hadisler sonradan türemiş ve din diye
yutturulmuşlardır.

Müslim’i, Buhari’yi adeta gelmiş geçmiş tüm İslam alimlerinin kabul
ettiği, Peygamber’in ağzından çıkanı hemen kaleme almış kişiler
havasında sunanların birçoğunun, hadislerin mana ile naklinden, bu
nakil zincirlerine, hadislerin yazım yasağından, hadisçilerin
birbirlerine itirazlarına, bazı grupların hadise toptan karşı
çıkmalarına kadar birçok konuyu bilmediğini üzülerek gözlemliyoruz.
Bilgilerine rağmen mezhep taassubu ile bunları görmezden gelenlerin
olduğu da tabi ki ayrı bir gerçektir. Allah’a şükür ki Allah bizi bu
yalanlarla dolu, karmaşık, içinden çıkılamayan, zan olan ciltlere
muhtaç etmedi ve her açıdan yeterli olan Kuran’ı indirdi.
ESBABI NUZUL HADİSLERİ

Kuran’daki ayetlerin iniş sebeplerini anlatan hadislere esbabı nuzul
hadisleri denir. 3. Bölümde gördüğümüz gibi Kuran yeterli, detaylı,
açık ve din adına her hükmü kapsayan kitabımızdır. Kuran hiçbir hadise
gerek duymaz, hadislerin adını esbabı nuzul hadisleri diye
değiştirmemiz hiçbir şeyi değiştirmez. Kuran kendi kendini açıklar. Bir
konuyu öğrenmek istediğimizde Kuran’ın o konuyla ilgili tüm ayetlerini
karşımıza alıp, o konuyu öğrenmemiz gerekir. İçinde onbinlerce yalan
olan hadislerle Kuran’ı şartlanmış şekilde değerlendirmeye kalkmak,
Kuran’ın berraklığını, saşığını yalanla, gereksiz olanla karıştırmak
demektir. Kuran’ın sesini net duymak için diğer frekanslardan gelen
sesleri susturup, kulağımızı yalnızca Kuran’a çevirmek zorundayız.

Onların sana verdiği her örneğe karşın biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) veririz.

25- Furkan Suresi 33

Allah en güzel yorumu kendisinin verdiğini söylemektedir. Kuran’da
“yorum” diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça orijinali “tefsir”dir.
Günümüzde esbabı nuzul (Kuran ayetlerinin iniş sebebi) hadisleri diye
anılan hadisler hep tefsir isimli kitapların malzemesi yapılmışlardır.
Allah tefsirin en güzelini(ahsena tefsir) kendisinin verdiğini
söylemektedir, Allah’ın dini, insanların yazdığı tefsir kitapları
olmaksızın tastamamdır.

Üstelik esbabı nuzul hadisleri arasında yalan hadislerin oran olarak
diğer hadislerden de daha çok olduğu kanaatindeyiz. Bu alanda tefsir
kitapları, sahih, zayıf endişesi bile olmadan, hatta İsrailiyat (eski
Musevi hikayeleri) olduğu açıkça belli olan hadislerle doldurulmuştur.
Aynı ayetin iniş sebebinin; bir kavle göre şöyledir, diğer kavle göre
böyledir, bir başka kavle göreyse... şeklinde birbiriyle alakasız
hikayelerle aynı kitaplarda anlatılması bu sahadaki uydurmaların
çokluğunu gösterir. Bu konuda uydurmaların çokluğu o kadar barizdir ki
kendisi de hadisçi ve bir mezhep imamı olan Müsned’in yazarı İbni
Hanbel bile: “Esbabı nuzul konusunda tek bir doğru hadis yoktur” der.

En önemli sorunların başında akılların mezheplere ipoteklenmesi
gelmektedir. Mezheplerdeki uydurmaların ve akıl dışı izahların
çokluğunu hatırladığımızda bunun korkunçluğu ortaya çıkar. Mezhepçi
yaklaşımla Kuran tefsiri yapanlar, Kuran’ı mezheplerinin doğrultusunda
açıklamaya çalışmış ve Kuran’ın metni ile ilgili alakasız açıklamalar
getirmişlerdir. Aynı ayetin iniş sebebini birçok farklı biçimde anlatan
esbabı nüzul hadisleri, mezhepçi tefsircilerin, Kuran’ı mezheplerine,
şahsi fikirlerine uydurmaları için engin bir malzeme oluştururlar.
Zaten bu esbabı nüzul hadislerinin birçoğu hadis yazımı zamanında,
Kuran’ı kendi şahsi ve mezhepsel fikirlerine uydurmak isteyenler
tarafından uydurulmuştur.

Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinin giriş bölümünde Elmalılı’nın resmi
otoriteyle yaptığı bir antlaşma vardır. Bu antlaşmanın 5. maddesinde
tefsirin Ehli Sünnet fikrine ve Hanefi mezhebine uygun hazırlanacağı
kabul edilir. Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın ifadesine göre İdeolojik
Tefsir, bizim daha çok kullandığımız ifadeye göre Mezhepçi Tefsir
anlayışı Elmalılı’nın daha ilk sayfalarında ortaya çıkmaktadır. Bilgisi
ne kadar geniş olursa olsun, Allah’ın onay vermediği bir mezhebe
zihinlerini ipotek edenlerin yapacağı tefsir ne kadar isabetli olmuş
olabilir? Hadisi dinin kaynağı kabul edenlerin, Kuran’ı, Kuran dışı
uydurma kutsallarla açıklama çabaları, Kuran’ı Kuran’la alakasız bir
noktaya getirmekten başka bir işe yaramamıştır. Bu uydurma kutsalların
adı ister mezhep imamı olsun, ister şeyh olsun, ister hadis olsun,
ister esbabı nüzul olsun...
SALMAN RÜŞDÜ’NÜN ŞEYTAN AYETLERİ KİTABI ASLINDA ŞEYTAN HADİSLERİDİR

Kuran’ı esbabı nuzul hadisleriyle açıklamaya kalkmanın İslam dünyasının
başına açtığı en büyük dert; din düşmanı kişilerin bu uydurmaları, din
gibi gösterip, dinimize saldırmaları olmuştur. Örneğin Salman Rüştü’nün
kitabının temeli bu tip hadislere dayanır. Bu uydurma hadislere göre
bir gün Peygamber Kuran okurken şeytan Peygamber’in bedeninin içine
nüfuz edip, Peygamber’in ağzından Lat, Menat, Uzza putlarını övmüş ve
onların şefaatlarının umulduğunu söylemiştir.(Garanik kıssası olarak
bilinen bu olayı Tevilu Muhtelifi’l Hadis kitabında İbni Kuteybe de
kabul eder.) Hadislere göre, sonradan Peygamber’imiz Hz. Muhammed
bunları kendisinin değil şeytanın söylediğini açıklamıştır. Birçok
müslümanın Salman Rüştü’ye küfürler etmesine, Humeyni’nin Rüştü’nün
öldürülmesine fetva vermesine ve bu olayın ülkeler arası diplomatik
krize yol açtığına şahit olduk. Fakat hiç kimse kalkıp da bu olayın
gerçek suçlusu olan bu hadisleri kitaplarında kullanmış olanları
kınamadı. Ne de olsa geleneksel İslam’daki bir görüşe göre alime
alimcik diyen bile kafir olur! Bu hadisleri savunan hadisçilere de alim
etiketi yapıştırılmıştır bir kere. Yani bu hadisleri din adına
savunursanız alim olur el üstünde tutulursunuz, Salman Rüştü gibi aynı
hadisleri dinsizlik adına kullanırsanız ise... Biz kendimiz dine mal
edilen uydurmaları dinden atmazsak bunları malzeme yapan İlhan Arsel’e,
Turan Dursun’a, Salman Rüştü’ye, Server Tanilli’ye ne kadar
kızabiliriz? Din adına çarpık bir sistemi ortaya çıkaranlar, din
düşmanlarının türemesinde ve din düşmanlarının bu çarpıklıkları malzeme
yapmasında günahsız kalabilirler mi?

PİYASADAKİ KURAN TEFSİRLERİ

Kuran tefsiri diye piyasada satılan birçok kitabın esbabı nuzul
hikayeleriyle doldurulduğunu görüyoruz. İlmihal kitapları nasıl din
adına bir şey ifade etmiyorsa, uydurmalarla Kuran’ı bağdaştırmaya
çalışmak da Kuran’ın diniyle bağdaşmaz. Diğer yandan bu hikayelerle,
Kuran ayetleri sanki belli bir olay için inmiş, bölgesel, sınırlı bir
zaman dilimine hitap ediyormuş gibi bir hava verilmiştir. Bu da
Kuran’ın evrenselliğini, her döneme bakan izahlarını gölgeleyen bir
yaklaşımdır. Kuran’ın izahları bir zaman dilimine ve tek bir hikayeye
indirgenemez. Kuran’ın tüm alemlere bir hatırlatma olduğunu söyleyen
81- Tekvir Suresi 27. ayet ve Kuran’ın tüm insanların doğruya
iletilmesi için indirildiğini söyleyen 2- Bakara Suresi 185. ayet bu
mantığı yalanlar. Allah istediği zaman Kuran ayetlerinin iniş sebebini
yine Kuran’da anlatmıştır. Örneğin “Sana soruyorlar, de ki” şeklindeki
ayetlerde, sorulara mukabil Kuran’ın ayetlerinin indiği yine Kuran’da
bellidir. Allah’ın açıklamadığı bizim için gereksiz olanlardır, din
adına gerekli olan her şey Kuran’dadır.

Kuran’ı yetersiz görenler ne yazık ki uydurmalara ihtiyaç duymuş ve
Kuran’ın berrak sesinin kötü frekanslarla karışmasına sebep
olmuşlardır. Kuran Dünyanın yuvarlaklığından, Güneşin ve Dünyanın
hareketlerine, ceninin oluşumundan, denizin altındaki suların
karışmamasına kadar birçok konudaki izahlarıyla, bin dörtyüz yıl
öncesinden, günümüzün biliminin son asırda farkettiği gerçekleri en
güzel şekilde anlatarak mucizelerini sergiler. Kuran’ın tefsirini
hadislerle yapacağım diye ortaya çıkanlar ise İbni Kesir’in Bakara
Suresi 29. ayetini ve Kalem Suresi 1. ayetini tefsirindeki, aşağıdaki
mantık dışı açıklamasında olduğu gibi komik duruma düşmüşlerdir.

“Allah, yarattıklarını yaratmak isteyince ince sudan buhar meydana
getirdi. Buhar suyun üzerinden yükseldi ve bu yükselen şeye yükseklik
manasında gök dedi. Sonra suyu katılaştırdı ve ondan bir tek yer
meydana getirdi, sonra bu yerleri parçaladı ve onları iki günde; pazar
ve pazartesi günü yedi yer haline getirdi. Yeri balığın üzerinde
yarattı ki balık Allah Teala’nın Kalem suresinde: Nun ve Kaleme
andolsun ki diye söz konusu edilen Nun balığıdır. Balık sudadır. Su ise
kayalığın üzerindedir. Kayalık ise hiçbir bitki bitirmeyen büyük bir
taşın üzerindedir. Taş ise, bir meleğin sırtındadır, melekte bir
kayanın üzerindedir, kaya rüzgardır. İşte Hz. Lokman’ın “Ne gök vardı,
ne yeryüzü, balık hareket etti ve kımıldadı, yeryüzü sarsıldı ve
üzerine dağlar çekilerek durduruldu. Bunun için dağlar yeryüzünün
üzerine oturtulmuştur” diye bahsettiği kaya budur.”

İbni Kesir, Kuran Tefsiri

Tüm bu dünyayı balığın üzerinde ilan eden hadisçi görüşlerden Kuran’ın
dışındaki kaynakları bir kenara atmadan kurtulmak mümkün değildir. Aynı
tablodan rahatsız olan Mehmet Akif Ersoy bakın şiirleriyle bu durumu
nasıl yeriyor:

Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya
Der ki bir tanesi peş-tahtayı yumruklayarak:
Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!
Yerin altında öküz var, onun altında balık;
Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca?
Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!
Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil
Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil.
........


(Safahat)

Başka bir şiirinde Mehmet Akif maskara diye nitelendirdiği tipe şöyle çatar:

Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.
Yıktın da din-i mübini yeni bir din kurdun.


Mehmet Akif bu din adamı tipini yererken hiçbir zaman ümitsiz değildir.
Aşağıdaki mısralarda ise uydurmalara karşı çözümünü şöyle dile getirir:


Doğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com
Admin
admin
admin
Admin


Erkek
Yaş : 51 Kayıt tarihi : 28/12/08 Mesaj Sayısı : 340 Nerden :

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Vide
MesajKonu: Geri: Hadislerin (sünnetin) incelenmesi Hadislerin (sünnetin) incelenmesi EmptySalı Ocak 27, 2009 12:00 am

KURAN’DAN SONRA HANGİ HADİSE İMAN EDİYORLAR?

Bu alt başlığımız 7- Araf suresinin 185. ayetidir. Ayetin Türkçe
çevirilerinde hadis kelimesinin yerine söz dendiğine de şahit
olabilirsiniz. Bu çeviri de tabi ki doğrudur; çünkü Arapça hadis
kelimesi Türkçe söz kelimesinin karşılığıdır. Bu ayette ve diğer
ayetlerde hadis kelimesinin kullanımı ve Kuran’a eş kaynaklar olarak
uydurulan sözlere hadis denmesi, Kuran’ın bir mucizesidir. Kuran dinin
başına bela olacak, Peygamber’e atfedilecek, dinin tek kaynağını
yüzlere çıkaracak hadislere mucizevi bir tarzda işaret etmiştir.
Peygamber’e birçok yalanı atfeden hadisçiler, agval=sözler,
ahber=haberler, hikem=hikmetler veya başka bir Arapça kelimeyi
Peygamber’in sözlerini belirtmek için kullanabilirlerdi. Her hususta
çelişen hadisçilerin bu sözlere oy birliğiyle hadis deyip, Kuran’ın bu
ayetlerinin işaretine girmeleri, Kuran’ın sayısız mucizelerinden
biridir.

Bu Kuran uydurulacak bir hadis (söz) değildir. Aksine o önündekini
tasdikleyici, her şeyi detaylandırıcıdır. İnanan bir topluluk için
kılavuz ve rahmettir.

12- Yusuf Suresi 111

Allah, Kuran’ın uydurulan bir hadis olmadığını söylediği bu ayette,
kitabın detaylandırıldığı gibi geleneksel İslamcıların bir türlü
anlayamadıkları bir gerçeği de vurgular. Oysa gelenekçiler kitabın
detaylı olduğunu görmezlikten gelip hadisleri, gelenekleri, şahsi
görüşlerini Kuran’ın detayları yetersizmiş gibi dine sokarlar. Bunlarda
da hadisler başroldedir. Oysa aynı ayet Kuran’ın uydurulmuş bir hadis
olmadığını söyleyerek, anlamaya niyeti olana mucizesini sergiler.

Şimdi sen bu hadise (söze) inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin.

18- Kehf Suresi 6

Ayetten, Peygamber’in insanlar inanmıyor diye üzüldüğü yegane hadisin
(sözün) Kuran olduğunu anlıyoruz. Peygamber Kuran dışında bir hadise
kimseyi davet etmemiştir. Hiç kimsenin kendi hadislerini yazmasını da
söylememiştir. Eğer Peygamber’in kendi hadisleri de dinin kaynağı
olsaydı Peygamber’imiz onları da yazdırırdı, insanlar o hadislere
inanmadığı için de kendisini eritircesine üzülürdü. Peygamberimiz’in
uğrunda mücadele verdiği tek hadis Kuran’dır. Kuran’ın hadis
kelimesiyle belirtip uymamızı istediği tek hadis de Kuran’dır. Kuran
kendisi dışında uymamız gereken hiçbir hadise işaret etmez. Eğer
Peygamber’in hadisleri (sözleri) de Kuran dışında dinin bir kaynağı
olsalardı, Kuran bunu bir çok ayetle belirtirdi. Bu konuda tek bir ayet
olmaması ve hadis kelimesinin Kuran’da gösterdiğimiz şekliyle
kullanımı, günümüzdeki hadis kavramının sonradan uydurulduğunun açık
bir delilidir.

İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki, onları sana gerçek olarak
okuyoruz. Hal böyleyken Allah’tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise
inanıyorlar?

45- Casiye Suresi 6

Allah ayette böyle sormaktadır. Geleneksel İslam savunucuları, Sunni ve
Şii mezheplerinin taklitçilerinin hareket tarzlarından çıkan cevap ise
şöyledir: Buhari’ye, Müslim’e, Oniki İmamın hadislerine(sözlerine), Ebu
Davud’a, İbni Mace’ye inanıyoruz.

Kimin hadisi (sözü) Allah’tan daha doğru olabilir?

4- Nisa Suresi 87

Eğer doğru sözlüler iseler onun benzeri bir hadis getirsinler.

52- Tur Suresi 34

Kuran’ın bu izahına karşı Ebu Davud adlı meşhur hadis kitabında
Peygamber’in kendisine, Kuran ve benzeri hadis verildiği söylenerek
hadisler kurtarılmaya çalışılır. Oysa bu söz hadisleri kurtarmaya
yetmez. Çünkü hadisler Kuran kadar değil, Kuran’ın hacminden kat kat
fazladır. Üstelik bu gelenekçi zihniyeti ifade eden hadis, Kuran’ın
benzeri bir hadis olamayacağını söyleyen yukarıdaki ayetle
çelişmektedir.

İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve
o yolu oyalanma aracı yapmak için hadis eğlencesi satın alırlar. İşte
böylelerine rezil edici bir azap vardır.

31- Lokman Suresi 6

Aynı surenin 7. ayetinde, ayetler bu şahıslara okunduğunda yüz
çevirdiklerini görüyoruz. Ne yazık ki sadece Kuran’a dayandırarak bir
hükmü söylediğimizde, mezhep taassubu yüzünden ayetleri görmezlikten
gelenler, bu ayetleri sadece musikisi için değil, anlamak için de
okurlarsa açıklamaya çalıştıklarımızı daha iyi kavrayacaklardır. (26.
Bölümdeki Recm konusu, Kuran’a rağmen hadisi Kuran’ın önüne geçirenlere
iyi bir örnektir.)

Kuran’da Peygamberimiz’le ilişkili olarak hadis kelimesi sadece iki defa ve aşağıdaki şekliyle kullanılmıştır:

Ey inananlar yemeğe çağırılmadan Peygamber’in evlerine girmeyiniz...
Yemeği yiyince dağılın, bir hadise dalmayın. Böyle davranmanız
Peygamber’i rahatsız eder.

33- Ahzab Suresi 53

Hani Peygamber eşlerinden birine gizli bir hadis söylemişti. Derken o
bunu haber verip, Allah da ona bunu açığa vurunca, o da bir kısmını
açıklamış bir kısmından vazgeçmişti.

66- Tahrim Suresi 3

Görüldüğü gibi hadis kelimesi Peygamberimiz’le ilişkili olarak iki defa
geçer. Oysa buradaki kullanımın Sunni ve Şii mezhepçi görüşle hiçbir
alakası yoktur. Hadis kelimesini Hz. Muhammed Peygamberimiz’in sözleri
olarak kullanan iki ayetin işareti, tartışmamız açısından çok
önemlidir. Geleceği bilen Allah, hadis kelimesini Sunnilerin ve
Şiilerin iddia ettikleri gibi dini öğretiler için değil, Peygamber’in
kişisel sözleri için kullanır. Üstelik her iki yerde de hadis kelimesi
olumsuz bir bağlamda kullanılır. Sünnet kelimesi ise Kuran’da tek
geçerli sünnetin Sünnetullah (Allah’ın sünneti, Allah’ın adeti) olduğu
şeklinde geçer. (16. Bölümde göreceğiz.) İslam’ın diğer kaynaklarından
biri olarak gösterilen icma kelimesi ve türevlerinin Kuran’daki geçişi
de sürekli olumsuzdur. Bu, Kuran’ın hadis ve sünnet kavramları gibi,
icmayı da mucizevi bir şekilde mahkum ettiğini gösterir. (İcma kelimesi
ve türevleri için bakınız 20- Taha 60, 70-Mearic 18, 104- Hümeze 2,
3-Ali İmran 173, 3-Ali İmran 157, 10-Yunus 58, 43-Zuhruf 32, 26-Şuara
38, 12-Yusuf 19, 10-Yunus 71, 20-Taha 64, 17-İsra 88, 22-Hac 73,
54-Kamer 45, 28-Kasas 78, 7-Araf 48, 26-Şuara 39, 26-Şuara 56, 54-Kamer
44)
DOĞRU HADİSLERİ NE YAPACAĞIZ?

Buraya kadar yazdıklarımızdan bu sorunun cevabı bellidir. Hadislerin
içinde onbinlerce uydurma hadis olduğu kesindir. Kuran’la çelişen,
Kuran’a ilave hüküm getiren, mantıkla, aklın açık verileriyle çelişen
hadislerin yalan olduğu kesindir. Dine ilave yapan hadisler, Kuran’ın
detaylı, her şeyi açıklayan, hiçbir eksiği olmayan kitap olduğunu
açıklayan ayetleriyle çeliştikleri için kesinlikle yalandırlar. Bunun
dışında kalan hadisler, Kuran’a %100 uymaları şartıyla doğru
olabilirler. Dikkat ederseniz doğru olabilirler diyoruz, kesinlikle
doğrudur demiyoruz. Doğru hadisleri ne yapacağız sorusunun cevabı;
“Hangi hadislerin doğru olduğunu bilemeyiz.” olacaktır. Yalan olan
hadislerin bir kısmını yukarıdaki ölçülerden tanıyabiliriz. Ama bir
hadisin kesinlikle doğru olduğuna hiçbir şekilde emin olamayız. Çünkü
tanık olduğumuz yalan hadislerle, doğru olabilecek hadisler aynı
kişilerce, aynı ölçülerle, aynı yıllarda toplanmıştır. Hicri 200’ü
geçtikleri sırada Buhari, Müslim ve diğerleri gerçek hadisleri bulmaya
çalıştılar ama beceremediler. Peki biz hicri 1400’de bunu nasıl
yapabiliriz? Kuran’a tamamen uyan söz herhangi bir Müslüman’ın
söylediği söz olup Peygamber’in sözüyle karıştırılmış olabilir. Dine
iyilik yapacağım diye hadis uyduranlar olduğunu 5. bölümde göreceğiz.
Bu hadisler dine sözde iyilik yapmak isteyenlerin uydurduğu hadisler
olabilir. Hadis nakleden, hatta toplayanların “Nerede insanların işine
yarayan güzel bir söz bulursak başına Peygamber dedi ki demekten
korkmayın” dediği de vakidir. Bu oluşum ve ihtimaller bizim Kuran’a
hiçbir ilave yapmayan, Kuran’la çelişmeyen hadislere de bakış açımızı
oluşturur. Bu yüzden hem Kuran’a uyan, hem de hiçbir hüküm ifade
etmeyen bir sözü bile Peygamber’e yalan söz isnadından çekinip hadis
diye nakil etmemek gerekir. İllaki Peygamber’in bir sözüne uyacaksak
bu, Peygamber’in elçilik vazifesi gereği Allah’ın kelamını insanlara
iletirken, Kuran olarak ağzından çıkan söz (hadis) olmalıdır. Aslen
Allah’ın sözü olan bu sözleri insanlar, Peygamber’in ağzından insan
sözü hüviyetinde duymuşlardır. Elçinin(Peygamber’in) getirdiği bu
mesaja uyarak hem Resul’e(elçiye), hem mesajın kendisine (Kuran’a), hem
de aslen mesajı gönderen Allah’a uymuş oluruz.
AMACIMIZ ÇORBAYI DEĞİL, ZEHİRİ İÇİRTMEMEK

Peygamberimiz’in tavrını bu bölümde gördük, 4 halifenin hadislere karşı
tavrını ise 11. Bölüm’de göreceğiz. Kuran yeterliyken –Peygamber ve
daha sonra 4 halife hadis naklini yasaklamış, hatta hadisleri yaktırmış
olmalarına karşı– biz bugün hadisleri niye kurtarmaya çalışalım? Bir
çorbanın yarısı çorba, diğer yarısı zehirse bunun bir kısmı içilebilir
diyebilir miyiz? Hadislerde aynı bu şekilde doğru ile yanlış
ayrılamayacak şekilde karışmıştır. Hadislere uymayın dememiz insanlara
çorba içirmek istemediğimiz için değil, zehir içmelerini önlemek
içindir. Bize gerekli tüm dini bilgi, Peygamberimiz’in karakteri ve
yaptıklarıyla ilgili gerekli bilgi Kuran’da vardır. Bunun dışındaki
bilgiler gereksizdir. Bu gereksiz bilgilerin doğrusunu ayıklamak da
imkansızdır. Hadislerin ve mezheplerin Kuran’ın dinine yaptığı
ilaveleri 37. Bölüm’de okuduktan sonra tavır olarak hadislerden hiç
örnek vermemek, hiç hadis kullanmamak neden daha iyi olur
anlayabiliriz. Hadis Kuran’a tamamen uysa bile, Peygamber adına yalan
konuşuyor olma ihtimalimizi unutmamalıyız. Çünkü Kuran’a uygun her söz
de Peygamberimiz’in değildir. Kuran en doğru yola götüren, apaçık bir
kitaptır. Kuran’a uygun sözü kim söylerse doğru konuşmuştur. Bazı
istismarcıların, bu tavrı Peygamber’in sözlerine saygısızlık olarak
göstermeye çalışıp, istismarcılık yapacaklarını biliyoruz. Peygamber’e
asıl saygısızlık, Peygamber’in büyülendiğini söyleyen, cinsel hayatıyla
ilgili abuk sabuk açıklamalar yapan, dünyayı öküz ile balık üzerine
koyan kitaplardaki sözleri, Peygamber söyledi demektir. Bunları
nakledenlerin doğru sözüne hangi hususta inanılabilir ve bunu kim
garanti edebilir? Kuran dışındaki hadisleri inkar etmek Peygamber’e
sevgi ve saygının, dini Allah’a halis kılarak idrakın ve Kuran’ı tek
başına yeterli kabul etmenin sonucudur. Hz. İsa’ya sevgisini Hz. İsa’yı
tanrı ilan ederek gösterenler olduğu gibi, Peygamber’i sevdiğini
söyleyip sonra onu büyülenmiş, Allah’a yalan sözler isnat etmiş,
çelişkili birçok hükümler bırakmış gibi gösteren kitapları, dinin
kaynağı kabul eden ve bu kitaplardaki tek sözü inkar edeni kafir ilan
edenler de vardır. Peygamberler bizim Allah’a inanmamızı, Allah’ın
dinine bağlanmamızı ister; yoksa hiçbir Peygamber kendisine yalan
sözler yakıştırılıp tanrılaştırılmasını veya Allah’ın dinine ilaveler
yapılmasını istemez.

Peygamberler’in en çok hoşnut olacağı hareket; halis, saf, katıksız
şekliyle gerçek dine uymamızdır. Yoksa Peygamberler’e hamasilaşarla
sevgi gösteren Hıristiyanlar gibi, diğer yandan bu sevgi bahanesiyle
hakiki dinden uzaklaşmamız değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hazandefteri.yetkinforum.com

Hadislerin (sünnetin) incelenmesi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYOMUZ YAYINDA ! :: Manevi Diyarımız :: Manevi Diyarımız :: Genel Konular -
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar